* Her şeyde öyle bir sınır vardır ki, bir şey o sınırın bu
yanında ve hemen öbür yanında doğru olamaz (Horatius)
Sosyal-medya aracılığı
üzerinden/tetiklenerek, bir canın yok olmasına yol açan, Fransa’da yaşanan,
dehşet verici bir cinayet haberi ile sarsıldık( 10.03.2021). Yalancı bir
öğrenci veya babasına yalan söyleyerek bir öğretmeninin ölümüne yol açan bir
genç ve bir cani ilişkiler ağını korku filmi ötesine taşıyan sosyo-kültürel
etki-tepki ilişkisini televizyonlarımızdan dinledik. Kim daha suçlu
sorgulamasında, sosyal medya, baba, kızı vb birbirleriyle kıyasıya rekabet
halinde görülmektedir. Daha önce de, yine atılan bir tweet’in ilk satırını
okuyup ikinci satırını okumaya üşenen sosyal medya ağları kullanıcıları bir
Hintli gencin ölümüne neden olmuştu. Hatırlarsanız, “Hindistan'da 200 milyon kişinin kullandığı
WhatsApp aracılığıyla, sahte haberler üreterek, suçsuz insanların ardarda ölümü olgusu bir çok protesto
gösterisine yol açmıştı. Suçsuz bir gencin linç dalgasından sonra bu ülkede, yanlış haberlerin nasıl fark
edilebileceği konusunda topluma bilgilendirme yapıldığına dair bilgiler
paylaşılmıştı(20. Temmuz.2018).
Bu olayda da, haberin topluma verilişi
bile, sanki Fransa’da katledilen öğretmen Müslümanlarca kabul edilemeyen bir
davranış içine girmiş gibi anlatılırken, birden “öyle olmadığı” cümlenin sonu büyük bir dikkatle
dinlendiğinde anlaşılmaktadır. Türkiye’de görsel medyada haberin geçişinde bile
sorunlu bir Türkçe ile aktarım açıkça kulakları rahatsız etmektedir.
Gerçekten sadece
Türkiye’de değil, bütün dünyada insanlar ana dillerinde bile karşılıklı
konuşup, birbirini doğru anlama kabiliyetini kaybetmiş görünmektedir. Medyatik
aklın arkasından gitmeye o kadar alışılmıştır ki, algı yönetimi tuzağındaki
insanlar artık cümleleri olması gerektiği gibi anlamlandıramamaktadır. Bu
yöntemle insanları her türlü tuzağa düşürme konusunu, eristik diyalektik,
başlıklı yazımda biraz anlatmıştım. Özetle, manipüle edilen insanlar, duymak
istediğini duymakta, görmek istediğini görmektedir. Sosyal –medya ağlarından
toplumun kışkırtılması, yöntemleri ve toplumun uyarılması konularının ciddi bir
şekilde bilimsel disiplinlerarası incelenmesi herhalde artık önem taşımaktadır.
Çünkü bu yöntemleri; giderek geliştirilen ve ülke halklarının her an kaosa bile
sürüklenebilirliğinin erken uyarısı olarak değerlendirmek gerekir.
XX. yüzyılın en büyük şairlerinden olan Paul
Valéry (1871–1945) “Bir metnin kesin bir anlamı yoktur” görüşü, bir konunun
farklı yorumlamalarının da olabilirliğine işaret etse de konu bu kadar basit
değildir. Mantıksal analizler çerçevesinde yorum-anlam ilişkisinde “anlam”
öncelikli olup yorumun boşlukları doldurmada anlama yardımcı olması
beklenmektedir. Ancak insanların tembelliği ve aceleciliğinin, hatta buna
bilgisizlik faktörü de eklenebilir, “yorumlamaları” öne çıkarmaktadır. Aslında
anlam ve yorumun her ikisinin de rolü farklı olup, yorumun asla
anlamlandırmanın yerini almaması konusuna Umberto Eco, dikkat çekmektedir. Oysa
uygulamada öyle olmamaktadır. Eco, “Yorum ve Aşırı Yorum” adlı çalışmasında,
“bir metnin aşırı yorumunu ayırt edebileceğimizi ve ettiğimizi, yorumun potansiyel olarak sınırsız olmasının
bir amacının bulunmadığı ve kendi başına buyruk akıp gittiği anlamına
gelmediğini” de ısrarla belirtmektedir. Belirtilen tespit ise, ölçülü olma,
sınırların ve ölçünün içinde olmanın önemini ortaya koymaktadır. Bilgi ise
geçici bir öğrenmeye indirilmeyecek kadar değerli olup, bilgi ağlarının
genişlemesi ise “doğruluğunun herkes tarafından bilinmesi” konusuna doğal
olarak bizi yönlendirmektedir. Bu tartışmaların aslında normatif kuralların
belirlenmesinde olduğu kadar toplumsal diyalog açısından da önemi
bulunmaktadır. Yine de çağlar öncesinden ünlü Romalı şair Horatius(M.Ö.65 -
M.Ö.8) dikkatimizi çekmeye çalıştığı gibi, bir konunun çizginin bu tarafında
doğru iken, hemen öbür tarafında yanlış olacağı değerlendirmesini akılda tutmak
yerindedir. Yoksa radikal bir anlam değişikliği için global kabul ya da onay
gereklidir. Sevgili okurlar, sizleri anlamlandırmaya dayanan yorumlamalarınızla
baş başa bırakıyorum.