Kültür tanımı, toplumsal sorumluluk ile bağlantı kurularak, sözlüklerde; tarihsel ve toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan her türlü değerler bütünü olarak belirtilmektedir. Toplum merkezli tanımlarda tarihi eserler; bilgiyi sonraki kuşaklara iletmede aracı fonksiyonu olan, insanın doğa ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsü şeklinde tanımlanmaktadır. Ayrıca, devletin hükümranlığı üzerinden de tanımlanabilmektedir. Bir toplumun “duyuş ve düşünüş birliğini oluşturan, gelenek durumundaki her türlü yaşayış, düşünce ve sanat varlıklarının bütünü” anlatımı gibi. Gelenek sözcüğü “biyo-iktidar” sözcüğüyle eşlenebildiği için ülkelerin, toplum –idare açısından, kültür ve tabiat varlıklarına bakışı, tam da bu noktada belirlenmektedir.
Kentlerin tarihi medeniyetlerin de tarihidir, özdeyişini hatırlatarak; kentlerin gelişmesinin, ekonomik kriterin yanı sıra kültürel ve sosyal etkileşim etkisiyle de ortaya çıktığını bilmek gerekir. Kenti, kentler tarihi içinde tanımlamanın mümkün olduğundan bahseden Bookchin, kenti başlangıçta: “insan ilişkilerinin biyolojik olgularına dayanan aile benzeri gruplaşmalardan komşuluk gibi belirgin toplumsal olgulara dönüşen, yenilikçi kültürel ilişkilerin hızla geliştiği sahne” olarak tanımlamıştır. Günümüzde, artık bir “yabancının” ya da “grubun dışında olan bir kimsenin” bu topluluğa üye olabilmesi için ortak bir atayla gerçek ya da efsanevi bir kan bağının olması zorunlu değildir. Öyle ki günümüzde büyük kent düzeyine ulaşabilmiş her kültürden toplulukların yerleştiği Chicago, Paris ve Londra gibi kentlerin yanı sıra Oxford ve Cambridge gibi diğer özellikli kentlerde ekonomik fonksiyonları tetikleyen çok yönlü kültürel faaliyetlerin bu merkezlerde yoğunlaşması, tarihi değerleriyle de yakından ilişkilidir. İstanbul, İzmir gibi kıyıda ve iç kısımlarda ülkenin her yanındaki ticaret, sanayi ve kültür merkezleri olan Bursa, Afyon, Kayseri, Diyarbakır gibi yerleşimlerin kadı sicillerine yansımış bilgileri bugün her fırsatta sadece ekonomik, sosyal hayat ve kültürel farklılıklar açısından değil, yüzyıllara yayılan bütünleşik afet bilgileri yönüyle de değerlendirmek mümkün olabilmektedir. Tarihi yapılar ayni zamanda geçmişin bilgisini günümüze aktarmaktadır. Sanat tarihi uzmanı bir arkadaşım, öğrencilerimize seminer dersi verirken hiç unutmam, “ tarihi eserlerin önüne arkasına bir şekilde yapılan yeni bir ekleme ve yıkımın, zamanının özelliğine ilişkin bilgi edinmemizi engelleyen bir tahrip biçimidir ” hususuna sıkça vurgu yapmıştı. Bilinçli veya bilinçsiz.
Tarihi eserlerle ilgili çeşitli ilginç bulguları, yaygın etkisini artırmak amacıyla anlaşılabilir hale getirerek yazma gayreti ürünü sadece “roman” çalışması diye geçiştiremeyiz. Yaşam Kalitesi, yaşamdan duyulan hoşnutluk, kültür ve değerler sistemi içinde kişinin kendisini algılayışı ve olguları değerlendirmesidir. Çok kültürlü toplumlarda ve yeni dünya düzeninde, kişiler ve gruplar farklı kültürel tabanlı yaşama uyum sağlamaya imkân tanıyan çeşitli stratejileri benimsemekte ve birlikte yaşamanın gerektirdiği huzurlu ortamı aramakta ve yaratmaktadır. Kültürel ilişkiler; özümseme, kültürel değişme ve adaptasyon/uyum süreçleriyle ilgilidir. Özümseme: farklı kültürlerin birbirileriyle sağladıkları irtibatla oluşan psikolojik ve kültürel bir değişim sürecidir. Kültürel değişme ise; grupların geleneklerinin ekonomik ve siyasi hayatlarının değişimini kapsamaktadır. Bu değişim her yeni gelişle evrilmelidir veya devrilmemelidir. Evrensel anlamda, bilimsel ilham vermekten başlayarak bulunduğu mekânlara çok yönlü değer katan kültür varlıklarına saygı göstermek ve bu saygıyı anlamlandırmayı toplumda yaygınlaştırmak sorumluluğu akıllı toplumun misyonu durumundadır. “Akıllı Olma” sözlüklerde, doğruyu yanlıştan “ayırt etme” kabiliyeti olan, sağduyulu, anlamında tanımlanmaktadır. Felsefesi itibariyle süreklilik taşıyan günün getirdiği değişikliklere evrensel/etik uyum sağlayan bir tanımlamaya ihtiyaç duymaktadır. Uygun sayısallıkta, yenilikçi, birlikte sinerji yaratabilme yeteneği, örgütlenebilme kapasitesi olan bireylerin yaşadığı yerleşimlerde sektörel bütünleşik düşünebilen yaratıcı, yenilikçi, girişimci vb özellikleri ile daha çok nüfuslu alanlar itibariyle akıllı (smart) kent tanımları içinde yer almaktadır.
Kültür varlıklarını tahrip etmek, yok etmek akıllı sözcüğünün dışında kalmaktadır. Ayrıca kültür varlıklarına günün getirdiği koşullarda yeni bir fonksiyon eklemek ve bu amaçla yapıda değişiklik yapmak da çoğu kere gözlerden bilgileri saklamaya yol açabileceğinden veya kuvvetle açtığından bilimsel olarak benimsenmemektedir. Restorasyon konusu bu nedenle çok üstün teknoloji ve nitelikli insan kaynağı gerektiren bir uzmanlığa ihtiyaç göstermektedir. Mısır piramitlerinin elektrik santralleri fonksiyonlarının, restorasyon nedeniyle yok mu olduğu?, Tarihi yapılardaki tarihi sandıktan çıkan tozların “nano teknolojinin” gelişmesine mi? hizmet ettiği vb hususlar bugün bilimsel çalışmaların “sıradan halka da” duyurulması ihtiyacından dolayı saygın programlarda, dikkatimize sunulmaktadır.
Özetle, Ayasofya (Açılış tarihi MS 27 Aralık 537, Sultanahmet yada tarihi yarımada bölgesinde) üzerinden 2020 yılı etiketli, çeşitli hukuki, dini ve hükümranlık tartışmaları yapılırken, “ecdadımıza ve torunlarına” şimdilik eriştiğimiz ve de henüz erişemediğimiz bilginin korunması için tarihten gelen bir fırsat sunulduğunu ve bu güvene uygun davranılması gerektiğini de konu başlıklarına eklenmesinin gerektiği söyleyerek yazımı tamamlamak istiyorum. Bu da benim yorumum. Bu konuya hiç değinilmediği için siz değerli okuyucularımızla paylaşmak istedim.