Yaklaşık on yıl önce tanıdım O’nu. Bir elinde ondan ne kadar destek aldığı belli olmayan bastonuyla hep ortalarda dolanır dururdu. Nasıl tanıştığımı çok net olarak anımsamıyorum, ama sanırım üniversitede hoca olduğumu öğrenmiş ve torununun bir eğitim sorunuyla ilgili olarak benimle konuşmak istemişti.
Ben her zaman ilginç, sıra dışı ya da sıradan gerçek kadın öykülerine duyduğum ilgi nedeniyle, bu gözlüklü, bastonlu, zayıf kadının öyküsüne de ilgi duydum. Oturup sohbet etmek için fırsat yarattım. Deniz kıyısında, bir balıkçı kahvesinde saatlerce sohbet ettim. Burada yaşayan pek çok insan gibi, O’nun da ailesi mübadele yıllarında mübadil olarak gelmişti buraya. O yıllarda devletin mübadillere tanıdığı bazı imkanlar nedeniyle ilk zamanlarda çok fazla sıkıntı çekmemişlerdi. Yaşı kemale erdiğinde, yine kendisi gibi mübadil olan bir ailenin balıkçı olan oğluyla yaptığı evlilik, pek çok insanda olduğu gibi hayatında önemli dönemeçlere girmesine neden olmuştu. Aslında eşiyle yaşadığı yıllar çok da kötü sayılmazdı. Sıradan bir ailenin ve sıradan bir kadının yaşadıklarından ne eksiğini ne de fazlasını yaşamıştı. Eşi balığa gidiyor, kendince karısını hoş tutmaya çalışıyor ve işinden zaman kaldıkça da oğullarıyla ilgilenmeye çalışıyordu. O da, hem eşini mutlu etmeye çalışıyor, hem çocuklarıyla ilgileniyordu. Ama her fırsat bulduğunda da kocasıyla birlikte denize açılmaktan büyük keyif alıyordu.
Daha sonraki yıllarda zincirleme gelişen olayların başlangıç noktasını yaptığı bu evlilik başlatmıştı. Üçer beşer yıl arayla dünyaya 4 erkek evlat getirmişti.Mutlu sayılabilecek bir aile yaşantıları vardı. Sayılabilecek diyoruz, çünkü bir balıkçı ailesi ne kadar mutlu olabilirse onlar da o kadar mutlu idi. Bu mutlulukları bir gün denizden gelen babanın ani bir kalp krizi geçirmesiyle yarım kalmıştı.Bu zorlu hayatta dört erkek evlatla baş başa kalmıştı. Evlatlar da babanın izinden gidip balıkçı olmaya karar vermişlerdi. Ancak evin geçimini temin etmek için henüz küçük ve yetersizdiler. Anne de pek çok annenin yaptığı gibi, deyim yerindeyse ekmeklerini taştan çıkarmak için dükkan işletmekten, pazarlamacılık yapmaya, arada balığa çıkmaya kadar her işi yapmış ve çocuklarını büyütmüştü.
Dört evladın içlerinde bir tanesi vardı ki, O’nu canından bezdirmişti. Üstelik de bu erkek evlat, çocukluğunda en fazla üstüne titrediği ve gözünden sakındığı idi. Bu evlat yaptığı evliliğin kendisi ve annesi için bu kadar acı vereceği ve üzüntülere neden olacağını bilseydi elbette yapmazdı. Ancak be var ki zaman zaman hepimizin yaşamımız boyunca yaptığı hatalar nasıl bize nasıl bedel ödetiyorsa, bu da onlardan biriydi elbette. Ama yapılan bazı hatalar, atılan yanlış adımlar, ne yazık ki sadece bize değil, yakın çevremizdeki çok sevdiklerimize de fena halde bedel ödetiyor. Bu evlat da, istemeden de olsa artık rahat ve huzurlu bir şekilde yaşaması gereken yıllarda, o çok sevdiği annesinin çok büyük üzüntüler yaşamasına neden olmuştu. Mutsuz giden evliliği bitiren evlat, ikinci evliliğinde mutlu olmayı düşünerek tekrar yuva kurmuştu. Ama ne var ki, hayırsız çıkan gelin, sadece oğluna değil, kendisine de çok acılar yaşatmış, ve en sonunda “hiç olmazsa torunum kurtulsun” diye düşünerek torununu onların elinden almış ve kendi bakmaya başlamıştı. Şimdi baba anneyle kalan o güzel kız torunu okuyor ve çok başarılı. Emekler boşa gitmediği için babaanne de çok mutlu.
Sağlık ve sevgiyle kalın.
* Prof.Dr., Ege Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Radyo ve sinema bölümü