KUR’AN’a Göre Namaz?
“Kur’an’ı Arapça okuyacaksınız” ve “İslâm’ın 5 şartı vardır, bunları uygulayın!” bunlar sizlere yeter denilerek insanlar, Kur’an’ın içeriğinden, anlatmak istediklerinden, rehberliğinden uzak tutulmuşlar, ve halen de uzak tutulmaktadırlar. Tanrı’nın Kur’an’da bizzat Kendisinin yaptığı öğreticiliği, rehberliği ile özgür kalmak varken; bu rehberliği kendilerinin yaptığını iddia eden din sömürücülerini öğretici kabul edince tüm özgürlükler kayboluyor. Din tüccarları bu alanı öylesine doldurmuşlar ki, kazançları kesileceği korkusuyla hiç kimseye Kur’an’la tanışma, içeriğini öğrenme imkânı vermemektedirler. Arapça anlamını bilmeden okutup, ‘sevap’ kazandıklarını söyleyerek aldatmaya devam etmektedirler.
Sömürünün en başında bulunan konu ise; İslâm’ın 5 şartı(?!)ndan sayılan ve Kur’an’ın önüne geçmiş olan namaz?! Günümüzde uygulandığı haliyle namaz, Kur’an’ın ilkelerine hiç de uygun değildir. Yüce Yaratıcı, namaz için Kur’an’da, bugün uygulandığı haliyle şekilsel şartlar ileri sürmemiştir. Kuralları Allah koyduğuna göre ve bu konuda, Allah, Kitabı Kur’an’da bugün uygulandığı haliyle şekilsel şartlar ileri sürmediğine göre, Peygamberimizin olduğu söylenen sünneti(?!) ile Kur’an’a uymayan hükümler koymak; Allah’ın tek hüküm koyma hakkını elinden almak olmaz mı?
“Allah hükmüne hiç kimseyi ortak etmez!”(Kehf
suresi,26) ayeti çok açık bilgi verirken!
5
vakit olması, her vakit içinde değişik adlar altında ve sayıda rekatlara
ayırmak, Arapça ne dediğini bilmeden, anlamadan yatıp kalkmak, tespih çekme,
namaz kılarken okunması mecbur tutulan ayetler, ekleme dualar hiçbiri,
Kur’an’da; Allah’ın istediği “dua” faaliyetlerinden değildir.
Namazın tamamı Allah için kılınıyorsa, neden sünnet, farz gibi değişik adlar
altında bir sürü ayrıma tabi tutulmuş, kafa karıştıran ve Kur’an’da hiç yer
almayan bu uygulamaları kim, neden ortaya koymuş?! Kur’an’da, namazın şekil
şartları olarak öğretilenler yer almadığına göre; Allah’ın koymadığı kuralları,
yaratılmış kulların koyması doğru mudur!?
Namaz?! “Kur’an ne diyor” sorgulaması gerekmiyor mu?
Asırlardır
uygulanan, Peygamberimizin gösterdiği iddia edilen namaz, neden Kur’an’da kayıt
altına alınmamış? Allah hiçbir eksik bırakmadığını söylerken?! Üstelik
Kur’an’ın ruhuna hiç de uymayan –ne dediğini bilmeden, bilinçsiz, şuursuz-
sayıya bağlanmış bir yatıp kalkma eylemi haline getirilmiş bu ibadet Allah’ın istediği
Kendini anma faaliyeti olabilir mi? İbadetin nasıllığını bize
öğretecek olan Kur’an değil mi?
“Atalarımızdan öyle gördük” sözü “namazın” şekilsel kılınmasına gerekçe
olabilir mi? (Mâide,104)’de, Yüce
Yaratıcı, atalar dinini savunanları “Ya ataları bilmiyor idiyse!” diyerek
uyarıyor! Tek tipleştirilmiş bir ibadet / dua anlayışı özgürlüğü kısıtlayıcı
olmaz mı?
‘Allah’ın
indirdiği bilgi ve hikmet dolu Kitab’a / Kur’an’a uyun’ denildiği zaman, ‘Hayır,
biz, atalarımız ne yapmışsa aynen / atalarımızın geleneğinde ne varsa ona
uyarız’ derler. Saptırıcı onları alevli ateşin azabına çağırıyor olsa da mı?”(Lokman,21)
“Din / arı-duru din sadece Allah’ındır”(Nahl,52-Zümer,3)
“Dinde hükümleri sadece Allah koyar.”(Yusuf,40)
“Biz Kur’an’da hiçbir şeyi eksik bırakmadık.”(En’âm,38)
ayetleri “din” konusunda tek kaynak Kur’an ve “din”in tek sahibi Allah ilkesi için yeterli değil mi ki, Peygamber hadisleri, Peygamber sünneti denilerek ek kaynaklar yaratılıyor? “Namaz” konusunda “Peygamberimizin örnekliği” olduğu söylenen (?!) uygulamalara, Kur’an dışı kaynaklara bakarak, bu uygulamaları Kur’an’a onaylatmaya, Kur’an’a uydurmaya çalışmak; “din” konusunda, her şeyi ama her şeyi Kur’an’da bulmamız gerekliliği ve yukarıda saydığım ayetlerle çelişmez mi?
“Allah size Kitabı / Kur’an’ı en ayrıntılı bir şekilde / açıklanmış olarak / uzunca anlatarak indirmişken / içinde her şey ayrıntılı bir şekilde açıklanmış olarak göndermişken, Allah’tan başkasının hakemliğine / sözlerine mi uyayım?”(En’âm,114)
Bir
imamın, bizim Yaratıcımızla en derin buluşma halimiz olan bu dua faaliyetini
komutlar eşliğinde yönlerdirmesi; ne okuyacağımıza, ne zaman yatıp
kalkacağımıza karar vererek bizi yönetmesi ve tek tip robotlar gibi cemaatle
ibadet uygulaması Kur’an’da yer almamaktadır. Cemaat namazına dayanak
gösterilen (Cuma suresi,9).ayette: Allah’ın Zikri’ne koşulması
istenen Kur’an’dır; Vahyin indiği, Peygamberimiz döneminde
“Peygamberimizin aldığı Vahiyleri toplanan kalabalığa anlatma, ezberletme
uygulamasıdır.”
Allah, Kitabı Kur’an’da, kurallarını çok açık ve net koymuştur.
Geleneksel bakış açısı ile Kur’an çevirisi yapanların; “Namazı kılın, zekatı
verin” diye Arapçadan Türkçeye çevirdikleri ayetlerde; “Vahye bağlı
kalın / Kur’an’ı anlayarak okuyun ve ortak koşucu düşüncelerden Kur’an ilkeleri
sayesinde arının!” anlamı, Kur’an’ın ruhuna çok daha uygun değil
midir? Anlamını bilmeden kıldığımız namaz mı, insanı kötülükten
alıkoyar”, yoksa “Kur’an’ı anlayarak okumak ve Yaratıcımızın uyaran, öğüt veren
Sözleri olan ayetler” mi insanı kötülükten alıkoyar? Kur’an; insanı
insan yapacak tüm ahlaki ilkeleri vermekte ve insanı gerçekten kötülük
yapmaktan alıkoyacak uyarılar, öğütler içermektedir.
“Vahye bağlı kalmak / o Vahiy, insanı kötülük yapmaktan / hayâsızlıktan alıkoyar ve Allah ile bağlantıyı ve O’nu hiç hatırdan çıkarmamayı sağlamış olur / gerçekten Allah’ın Vahyi Allah’ın Zikri / Kur’an en büyüktür.”(Ankebut,45)
Aşağıda yer alan ayetler, namazın nasıllığına ve vakitlerine açıklık getiriyor, asgari şekilsel şartlarını belirliyor olabilir mi?
(A’raf,55-56)“Rabbinize içtenlikle / boynu bükük halde ve
gösterişsiz / gizlilik içinde dua edin. Allah’a ürpererek ve umutla yalvarın.”
(A’raf,205)”Rabbini, içinden / gönülden yalvararak /
alçakgönüllülükle / tevazu göstererek /
öz benliğinin içinde / yalvarıp ürpererek ve korkarak, sessizce sabah-akşam
an.”