Boş sokaklar gibi, boş duvarlar da bana hep hüzünlü gelmiştir. Babam bir ressam kadar güzel resimler yapardı. Ben dâhil çoğu kişiye göre, babamın fırçasından çıkan ve Osman Nuri Paşa'nın Preveze Deniz Savaşı'nı canlandıran tablosunun orijinalinden daha göz alıcı kopyası ve daha birçok güzel bulduğum tablo evimizin duvarını süslerdi. Yetenekli kardeşlerime de duvarların yetişemediği ortamlarda büyüdüğümden, duvarlar teşhir alanları olarak benim hafızamda hep yer bulmuştur. Duvarlar, insanlık tarihinde kuşkusuz hoşa giden olaylar kadar, yaşanmış umutsuzlukları unutmamak için de kullanılagelmiştir. İnsanları herhalde en çok tatmin eden eylemler, bir şeyleri “asmak” kadar “aşağı indirmek” de olmaktadır.
Çoğu kişi, kendi becerisizliklerini veya hatalarını hatırlattığı için, gücünün derecesine ve ilgisine göre, bulunduğu binalardaki kontrol edebildiği alanlardaki tabloları göz önünden yok ederken, ortak hatıraları sadece kendisine değil, topluluklara da unutturma gayretindedir.
Medeni yaklaşımlar, iyi veya kötü izlenimler verse de, yaşanmışlıkları muhafaza etmekten ve bundan bir ders çıkarmaktan yana adım atmaktadır. Kuşkusuz ders almak istemeyenler bu yazımın konusu olmuştur.
Hiç unutmam geçmiş yıllarda, dinleyici olarak katıldığım bir belediye meclisi toplantısından çıkıyordum. Bir katılımcı, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı rahmetli Ahmet Piriştina’yı durdurup, duvardaki eski belediye başkanlarından bir kişinin resmini işaret ederek, “bu kişinin kurtuluş savaşı sırasında işgal kuvvetleriyle işbirliği yaptığını bu fotoğrafın duvardan indirilmesi gerektiğini ve diğer belediye başkanlarıyla birlikte bu sıralamada yer alma onurunu hak etmediğini söyledi” . Başkan bir iki saniye sessizce durdu ve nasıl bir cevap vereceğini herkes merakla beklerken; bu resimlerin “taltif” nedeniyle mi, yoksa bir “kronolojik sıralamayı” mı ortaya koyduğunu yüksek sesle sorguladığında cevap kendiliğinden gelmişti. Duvardaki portreler, geçmişten günümüze İzmir Belediyesinin başkanlarını göstermekteydi. Esasen kimsenin aklından da o güne kadar, sahiplerini beğensin beğenmesin, tablolarını duvardan indirmek de doğal olarak geçmemişti. Esasen, söz konusu resimler, başkanlık makamına giden koridorun duvarında asılıdır ve geçmişten bilgi aktarma görevini sürdürmektedir.
Yaşadığımız değişimler, Allah’ın insanlara, Hz Peygamber aracılığıyla, olaylara göre gönderdiği bazı ayetleri hatırlatmaktadır. Nisa, 105–115 sıralı ayetlerin belirttiği gibi ve günümüzün sözcükleriyle sıralandığında;
• Doğru olan, düşman kabul edilenden gelse de fikre sahip çıkmak ve kişiyi korumak ,
• Zalime arka çıkanı ve yandaş olanı, peygamber veya yönetici bile olsa uyarmak,
• Kendi grubundan olan kişilerin masumiyet ve günahsızlığına otomatik emin olmamak,
• Hiç kimsenin cennetlik veya masum olduğuna hükmedememek,
• Menfaat duygusunun, din dâhil her türlü ahlaki kabullerin üstüne çıkabileceğini bilmek,
•Dindarlığın mukayeseli üstünlük göstergesi yapılamayacağının farkında olmak,
• Doğruluktan saparak adaleti çiğneyenlerin, “din veya oy kardeşimizdir” diyerek savunulamayacağını bilmek gibi
Listelenen bu konular, aslında elimizi attığımız dini bilgilerin yer aldığı herhangi bir kitap içeriğinde anlatılan ve Kurân’da yer alan önemli “öğrenme çıktıları” dır. Böylece Kutsal Kitabımızda, tarihin süregelen en büyük etik sorunları karşısında, yasal karar alıcıların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde nasıl davranacağı açıklanmaktadır. Esasen bu bilgiler çağdaş hukuk normlarına da aktarılmıştır. Söylediğimiz ile yaptığımızın birbirini tutması dileklerimle.
* Prof.Dr. Dokuz Eylül Üniversitesi, İİBF, Kamu Yönetimi Bölümü