Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü 2021 Şubat
sonu verilerine göre cezaevlerinde 235 bin 735’i hükümlü, 40 bin 663’ü tutuklu
olmak üzere 276 bin 438 kişi bulunuyor.
Bu sayının 10 bin 931’i kadın hükümlü ve tutuklulardan oluşuyor. Cezaevlerinde bulunan çocukların sayısı ise
1629. Bunların bir kısmı anneleri ile zorunluluktan cezaevinde bulunan
çocuklar.
Cezaevlerinde bulunan kadın sayısı 2000 yılında 1825 iken bu sayı
her sene katlanarak 11 bine yaklaşırken bu kadınlar cezaevlerinde zor
koşullarda yaşam mücadelesi veriyor. Geçtiğimiz günlerde cezaevlerindeki çıplak
aramalarla gündeme gelen kadın mahkûmların yaşamı pandemi koşullarında daha da
zorlaşmış. Pandemi nedeniyle gündeme
gelen görüşme kısıtlamalarının yanı sıra duruşma ya da hastane dönüşü
gerçekleştirilen ve uygun olmayan koşullarda gerçekleştirilen karantina uygulamaları
şikâyet konularının başında geliyor.
Adalet Bakanlığı, geçen yıl uyguladığı kadın mahkumlara 8 Mart Dünyla Emekçi Kadınlar Günü'nde açık görüş uygulamasını bu yıl gündeme getirmezken pandemi günlerinde çeşitli
cezaevlerinde yaşanan sıkıntılar muhalefet milletvekillerine yapılan başvurular
ile dile getirilmeye çalışılıyor.
Başta CHP ve HDP olmak üzere muhalefet milletvekilleri cezaevlerinde yaşayan kadınların
sorunlarını Meclis Araştırma Önergeleri
ve Yazılı Soru Önergeleri ile Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine taşırken iktidar bir çok konuda
olduğu gibi bunda da duyarsız. Kadın mahkûmların
sorunları için soru yöneltilen Adalet Bakanlığı sessizliğini korurken Meclis
Araştırma Önergeleri de gündeme alınmayı bekliyor.
GÖRÜŞÜLMEYİ BEKLEYEN MECLİS ARAŞTIRMA ÖNERGELERİ
Çeşitli ceza infaz kurumlarında
tahliye olacakları günü iple çeken kadın mahkumların sorunlarının araştırılması
için bu yasama döneminde verilen
önergelerden üçü çıplak arama iddialarına ilişkin. Bu önergeleri CHP Denizli
Milletvekili Gülizar Biçer Karaca ve 20
Milletvekili arkadaşı; HDP Grubu adına Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili
Hakkı Saruhan Oluç ve Grup Başkanvekili Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş
ile HDP Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan ve 20 Milletvekili tarafından verilmiş.
CHP’li Karaca ve arkadaşları tarafından verilen önergede “çıplak
arama “ iddialarına yer verildikten sonra, “Çıplak arama vücut dokunulmazlığını
ihlal eden, insan onurunu zedeleyen, özellikle kadın ve çocuklar açısından
cinsel şiddete de dönüşebilen bir uygulamadır. Çıplak arama ülkemizin
gündeminde sürekli yer tutmaktadır. Bir insan hakkı ihlali olarak çıplak
aramaya dair gerçekleştirilen soruşturma ve kovuşturmalara dair, Türkiye
genelinde yapılan tüm şikâyetlerin sonuçlarını değerlendiren bir istatistiksel
veri yoktur. Dolayısıyla ülkemizde kaç kişinin gözaltı merkezlerinde ya da
cezaevlerinde çıplak aramaya maruz kaldığı bilinmemektedir” deniliyor. Ardından
da , “ Bir insan hakkı ihlali olarak çıplak arama iddialarının tüm boyutlarıyla
araştırılması, sorumluların tespit edilmesi ve cezalandırılması ve uluslararası
sözleşmelere uygun olarak çıplak aramanın yasaklanması için gerekli mevzuat
düzenlemelerinin yapılması amacıyla” bir
Meclis Araştırması açılması isteniyor.
HDP Grubu adına Grup Başkanvekili İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç ve Grup Başkanvekili Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaş tarafından yapılan
başvuruda ise şu görüşlere yer veriliyor:
” Daha evvelki yıllarda da bu uygulama çoklukla gündeme gelmiş,
bir soru önergesine Adalet Bakanlığı tarafından verilen yanıtta Ekim 2013
tarihi itibarıyla 22 hükümlü ve tutuklunun çıplak arama iddiasıyla suç
duyurusunda bulunduğu, 8'i hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar
verildiği, yapılan aramaların ‘kişilerin utanmasına mahal vermeyecek şekillerde
yapıldığı’ iddia edilerek, çıplak aramaların bitirilmesinin istendiği hususu
önerge yanıtında ifade edilmiştir. Bakanlık tarafından verilen bu yanıtın, çıplak
arama uygulamasının sürekliliğine dair bir itiraf olmasının yanı sıra, kişi
onuru ile bağdaşmayan tarafına yapılan vurgu da izahtan varestedir. Yani
Bakanlık, çıplak aramanın uygulandığını, bu konuda mağdurlarca yapılan şikâyetlerin
dikkate alınmadığını, ancak aramanın ‘utanmaya mahal vermeyecek’ şekilde
yapıldığının altını çizmiştir. Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanun’un 36. Maddesinde mahpusların koğuş ve hücrelerinde, üstlerinde ve
eşyalarında her zaman arama yapılabileceğinden bahsedilirken, çıplak aramaya
dair herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Çıplak arama, 2006 yılında Ceza
İnfaz Kuramlarının Yönetimi İle Ceza Ye Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Tüzüğün 46. Maddesi ile mevzuata dahil edilmiştir. 28 Nisan 2020 tarihli Ceza
İnfaz Kuramlarının Yönetimi İle Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Yönetmeliğin 34. Maddesi ile de cezaevi idaresine çıplak arama yetkisi tanıyan
madde aynen korunmuştur.”
CHP’li
Gülizar Biçer Karaca ve 19 Milletvekili arkadaşı tarafından geçtiğimiz Ocak ayında verilen bir
başka önerge ile de “Kadın tutuklu ve hükümlülerin cezaevlerinde yaşadıkları
sorunların araştırılarak gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılması” isteniyor.
HDP İstanbul Milletvekili Dilşat Canbaz Kaya ve 19
Milletvekili arkadaşı tarafından verilen
bir başka önerge ile de “Anneleri ile birlikte hapishanelerde kalan çocukların
yaşadığı hak ihlallerinin tespit edilerek mevcut uygulamaların iyileştirilmesi
için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılması” isteniyor.
Kadın mahkum ve tutukluların yaşadıkları sorunlar başta HDP
Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk
Gergerlioğlu olmak üzere muhalefet milletvekillerince Adalet Bakanı
Abdülhamit Gül’e çok sayıda Yazılı Soru Önergesi ile iletilerek bu
konuda alınan önlemler sorulmuş. Ancak
bakan Gül bu önergelerin büyük bir kısmını bugüne dek yanıtlamamış.
Soru önergelerinde dile getirilen bazı cezaevleri ve burada
yaşayan kadınların karşılaştıkları sorunların bazıları şöyle:
- “Hapishanedeki yemeklerin
hijyenden uzak ve yenilemeyecek nitelikte olduğu, bu sebepten sık sık aç
kaldıkları,
- Kameraların olmadığı yerlerde mahpuslara şiddet uygulandığı,
- Çalışanların mahpuslara hakaretler ettiği,
- Korona olanların olduğu, ancak tedavi edilmedikleri ve bulaş
riskine karşı hiçbir önlem alınmadığı,
- Doktora gidemedikleri, ilaçların çok geç geldiği,
- Şikayetçi olan kişileri tehdit ettikleri.”
GEBZE KADIN KAPALI CEZA İNFAZ KURUMU
- “Ben Sebiha Hazal Köysüren. Gebze Kadın Kapalı
Ceza İnfaz Kurumu’nda kalıyorum. 29.09.2020 tarihinde muayene
için hastaneye gittim ve 17 gün
karantina koğuşunda kaldım. Burası üç ayrı hücre ve ara kısmada atılan ranzayla 16 yataklı bir alan. Yer olmadığı
gerekçesiyle sadece hücreler ayrı tutularak adli-siyasi tutsaklar bir arada kaldık.
Karantinaya gelen kişi sayısı her geçen
gün arttı ve gelen her yeni kişi aramıza getirildi. Yani hastanede virüs almamış olsak bile gelen yeni kişiyle yeniden risk altına girdi.. Bulunduğum süre
içerisinde her biri özel ilaç kullanan
en az 5 psikiyatr hastasıyla aynı
yerdeydik. Yine daha önce atlatmış ancak tüberküloz başlangıcı olan bir
tutsak bulaşıcı olup olmadığı tespit edilmeden hastaneden geldiği gibi yanımıza
getirildi. Hafta sonları da dahil olmak üzere neredeyse her gün yeni biri geldi ve en son ikisi gebe
24 yetişkin ve 2 çocuğa çıktı sayımız. İnsanlar önceleri yatakta ikişerli
kalmaya sonra yerlere yatak atmaya başladı. Dilekçe ve görüşmelerde durumu
kurum idaresiyle görüştüğümüzde yer olmadığı, idare etmemiz gerektiği yönünde söylemlerle karşılaştık.”
- “Ben Kader Doğan. Gebze Kadın Kapalı
Cezaevi’nde kalıyorum. Ben ve eşim
14.09.2018 tarihinde gözaltına alındık ve tutuklandık. Kızım o zaman 3 yaşındaydı.
Ben Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde,
eşim de Silivri’de bulunuyordu. Tutukluluğumun 9. Ayında 7 yıl 6 ay ceza aldım ve tutukluluğuma devam
denildi. Eşim ise tutukluluğunun 16. Ayında 8 yıl 9 ay ceza ile il dışına çıkma
yasağı alarak 2019 Aralık ayında tahliye
edildi. İlk defa kızım ile babası benim ziyaretime 2019 Aralık ayında gelebildiler ve bu son kez
üçümüzün bir arada bulunuşuydu. 31.12.2019
sabahı tarafıma dayatılan zorunlu bir sevk ile ben Gebze Kadın Kapalı
Cezaevi’ne getirildim ve eşimin il dışı yasağı olduğu için bir daha buraya
ziyaretime gelemedi. Küçük kızım ailem ile ziyaretlerime gelebiliyor hatta
bazen de onu burada yanımda kalması için
içeriye alabiliyordum. Pandemi nedeniyle Mart’tan sonra Haziran’a kadar hiç
ziyaret hakkımız olmadı. Daha sonraki ziyaretlerde de çocuğu yanıma alamadım.
Cezaevinde bazen 2-3 günlük su kesintileri yaşanıyor. Daha 1 kez bile Covid-19
testine tabi olmadık. Ben eşimin ziyaretlerime
gelebilmesi için İstanbul’da bir cezaevine sevk talep ettim.”
ADIN KAPALI CEZA İNFAZ KURUMU
İzmir Aliağa Şakran Cezaevi’nde kalan Neslihan Kaynar’ın eşi tarafından iletilen bilgide şu bilgiler yer alıyor:
- Eşim KOAH,alerjik astım,trioit (guatr) hastasıdır.
Cezaevinde kaldığı süreçte cezaevi şartları nedeniyle oldukça ilerlemiş, nefes
almakta güçlük çeker hale gelmiştir.
Bunlara ek olarak romatizma ve cezaevi yemekleri nedeniyle mide rahatsızlıkları da eklenmiştir.. En
önemli rahatsızlığı olan KOAH ve alerjik astımı
cezaevi ortamının tozlu olması
ve çamaşırlarını odanın ortasında kuruttuklarından dolayı
deterjan kokusu,rutubet v.s nedenlerden
dolayı daha da artmıştır. Cezaevi yönetiminden ve doktordan , daha kolay nefes
alabilmesi için defalarca cihaz istemesine rağmen hiçbir şekilde yardımcı
olunmamıştır. Artık nefes alamayacak seviyeye gelmiştir. Bunlara ek olarak
kronik rahatsızlıkları için kullandığı
reçeteli ilaçlar cezaevi tarafından düzensiz ve geç verilmektedir.
- Cezaevi tarafından verilen yemekler koğuştaki kişi
sayısı gözetilmeden verilmektedir. Eşim 30 kişilik koğuşta kalmaktadır fakat 10
kişilik yemek gönderilmektedir.
- Eşim 12 kişilik koğuşta 30 kişi kalmaktadır.
Ayrıca kantin fiyatları dışarıya göre
daha ucuz olması gerektiği halde piyasanın oldukça üstündedir. Eşim
cezaevinde ciddi sağlık problemleri
yaşamakta ve tek başına yaşamakta zorlanmaktadır. Eşimin tedavisinin
eksiksiz bir şekilde yapılmasını
istiyorum.
İzmir Şakran Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda yaşananlara
ilişkin bir başka iddia da üç kadın
mahkumun infazını tamamlamalarına rağmen tahliye edilmedikleri yönünde. HDP’li Gergerlioğlu, Bakan Gül’e yönelttiği
soru önergesinde kendisine iletilen bir
mektuba yer veriyor. Mektupta şu iddia yer alıyor:
- “Didar Boza, Merve Nur İşleyici ve Ceylan Bozkurt
Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi öğrencileri. Gençliklerinin
baharında olan 3 kadın arkadaşımız,
katıldıkları basın açıklamaları gibi
gerekçelerle 5 yıl önce tutuklandılar. Şartlı tahliye yasasına göre 9 Ocak’ta İzmir/ Şakran Cezaevi’nden tahliye edileceklerdi. Ancak
tahliye edilmeleri gereken tarihe bir gün kala, en az 6 ay daha cezaevinde kalacaklarını öğrendiler.
Nedeniyse çok kitap okudukları ve pişmanlık göstermedikleri için ‘iyi halli olmadıklarına
‘ karar verilmesi.”
- Bir başka soru önergesinde Diyarbakır Kadın Kapalı
Cezaevindeki bir kadın mahkûmun infaz süresini tamamlamasına karşın tahliye
edilmediği iddiasının ne oranda gerçek olduğu sorgulanırken bir diğerinde Balıkesir
Cezaevi’nde kalan Helin Yılmaz isimli kadının başvurusunda Adalet Bakanlığı’nın “cezaevlerinde korona virüs tedbirleri”
genelgesine rağmen “Tek koridorda 200 kişinin kaldığı”, “tüm
hapishane aynı anda yemekhanede yemek yediği”
iddiaları yer alıyor.
YABANCI UYRUKLU KADINLAR DA ŞİKÂYETÇİ
Ceza İnfaz Kurumlarında yaşananlardan yabancı
uyruklu tutuklu ve mahkum kadınlar da şikayetçi. Ceza İnfaz Sisteminde Sivil
Toplum Derneği (CİSST) tarafından milletvekillerine iletilen başvuruda İstanbul Bakırköy Kadın Kapalı Ceza
İnfaz Kurumu’nda bulunan yabancı uyruklu tutukluların şikayetleri şöyle dile
getiriliyor:
- “Hapishanedeki yabancı uyruklu kişilerin ayrımcılığa uğradıklarını ve haklarına
ulaşamadıklarını,
- Doktora gitmek istedikleri zaman göndermediklerini,
- Talebe rağmen ilaca ulaşamadıklarını,
- Dilekçelerinin müdüre çıkarılmadan yıtıp
atıldığını,işleme alınmadığını,
- Şikayet içeren mektuplarının dışarıya
çıkarılmadığını,
- Sürekli tehdit edildiklerini,
- Elektrik borcuyla
korkutuldukları”