Dünyanın en büyük su organizasyonu olan "Dünya Su Forumu"nun beşincisi geçtiğimiz günlerde İstanbul da yapıldı. 140 a yakın ülkenin katıldığı "Farklılıkların suda yakınlaşması" sloganı ile düzenlenen forum; "Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu” tarafından protesto edildi.

Dünya Su Forumu’nu protesto etmek, suyumuzun satılmasına, ticarileştirilmesine karşı çıkmak için Sütlüce Adliyesi önünde toplanan içinde çeşitli emek ve meslek örgütü ile Siyasi Parti yönetici ve üyelerinin de olduğu 200 kişilik topluluk cop kullanılarak dağıtıldı. 17 kişi gözaltına alındı.

"Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu” yaptığı açıklamada, alternatifi olmayan ve insanoğlu tarafından üretilemeyen üç doğal kaynağın hava, toprak olduğuna dikkati çekerek bu nedenle üç kaynağın da temel yaşam hakkı olarak görülmesi ve hiçbirinin ticari amaçlara alet edilmemesi gerektiğini vurguladı.

Afrika dan ABD ye kadar tüm dünyayı etkileyen su sorununa çözüm aranan Forumun gündem maddeleri arasında ise küresel ısınma, artan içme suyu ihtiyacı, yeraltı sularının kirlenmesi, sağlıksız sulama yer aldı. Forumun düzenlendiği Sütlüce Kültür ve Kongre Merkezi ne, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani ve diğer konuk devlet ve hükümet başkanlarıyla birlikte gelen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül açış konuşmasında "Hepimiz çevreci olmak zorundayız" dedi.

Bu arada, Bilgi Üniversitesi Santralİstanbul Yerleşkesi nde de üç gün süren "Alternatif Su Forumu" gerçekleştirildi. 14 seminer ve 11 atölyeden oluşan programında, su konusunda çalışan 100 ün üzerinde konuşmacı görüşlerini açıkladı ve suyun özelliştirilmesi girişimlerine tepkilerini dile getirdi.

2010 DAN İTİBAREN TÜRKİYE SU SIKINTISI YAŞAYABİLİR

Çeşitli ülkelerden 20 bini aşkın katılımcıyı biraraya getiren Foruma Monako Prensi II. Albert, Güney Kore Başbakanı Han Seung-Soo, Hollanda Veliaht Prensi Willem Alexander, Tacikistan Cumhurbaşkanı İmamali Rahman, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani,Kırgızistan Devlet Başkanı Kurmanbek Bakiyev, Japonya Veliaht Prensi Naruhito Kotaishi gibi isimler de katıldı.

Forumun açılış konuşmasını yapan Gül, "Suyun yalnızca ihtiyaç değil, aynı zamanda medeniyet olduğunu "kaydederek dünyada 1 milyar insanın temiz içme suyundan mahrum olduğuna dikkat çekti. Gerekli önlemler alınmazsa, Türkiye’nin de 2010 yılından itibaren su sıkıntısı yaşayan bir ülke olacağına işaret eden Cumhurbaşkanı, “Su konusunda işbirliğine inanıyoruz. Su milletleri ayrıştıran değil, yakınlaştıran bir işbirliği alanı haline gelmeli” diye konuştu.

Suyu sınırsız bir kaynak olarak görmeye son verilmesi gerektiğini söyleyen Gül, "Hangi ideolojiden olursak olalım, bugün hepizmi çevreci olmak zorundayız" ifadelerini kullandı.

Forumun Gül den sonra diğer en önemli mesajını veren Güney Kore Başbakanı Han Seung-Soo, suyla ilgili felaketler ve iklim değişikliklerinin gelecekte hızla artacağını belirterek “İklim değişikliği çölleşme, dünya barışını da tehdit ediyor” dedi.

Bu arada Japonya Veliaht Prensi Naruhito Katoşi de, felaketlerin insanların başına tam da unuttukları anda geldiğini kaydederek, “Taviz vermemeliyiz, felaketlere karşı gerekli önlemi zamanında almayız” dedi.

BM Genel Sekreter Yardımcısı Sha Zukong ise, BM sistemi çerçevesinde suyla ilgili afetlere yönelik bir eylem planı içinde olduklarını anlatarak, şunları söyledi:

“Buna göre, 2005-2015 yılları arasındaki 10 yıl boyunca uluslararası camianın belli taahütlere girmesini öngördük. Kalkınmış ülkelerin hem önlem almada hem de kamuoyu bilinci açısından daha avantajlı olduklarını görüyoruz. Bu nedenle afetlere karşı daha hassas ve kırılgan durumdaki yoksul ülkelere destek elini uzatıyoruz.”

KRİZ SUYA DA VURDU

“Finans” konulu panele katılan Devlet Bakanı Mehmet Şimşek de, yaşanan küresel finans krizinin, dünya genelinde yaşanan su kaynaklarıyla ilgili sorunların çözümüne de engel olacağını söyledi. Bugün 1 milyar insanın güvenli suya ulaşamadığını hatırlatan Şimşek, şöyle konuştu:

“Küresel kriz bu sorunların çözümüne imkân vermeyecek. Devlet gelirleri azalacak. Özel sermayenin kalkınmakta olan ülke ve piyasalara katkısı da azalacak. Sorunların çözümü zaten zor ama bir de küresel kriz var.”

Türkiye’de depreme karşı en güvenli 21 il belli oldu Türkiye’de depreme karşı en güvenli 21 il belli oldu

SUYU KULLANMAK İHTİYAÇ DEĞİL HAK

Dünya Su Forumu nun "Bakanlar Bildirgesi"nde suyun hak değil, "ihtiyaç" olarak yer alması ise tepki gördü. Birleşmiş Milletler 63. Genel Kurulu nun Başkanı Miguel d Escoto Brockmann, Dünya Su Konseyi nin davet etmediği İstanbul da ki Dünya Su Forumu na Danışmanı Maude Barlow ile bir mesaj göndererek, içme suyuna erişimin bütün halkların temel hakkı olduğunu güvenceye almak için hızla çalışmalıyız" dedi. Brockmann mesajında; Dünya Su Forumu nda görüşmelere kapanan "Bakanlar Bildirgesi"nde suyun "insan hakkı" olarak değil "temel ihtiyaç" olarak nitelendirilmesini eleştirdi "Bu önemli bildirge temiz suya ve sanitasyona erişim için mücadele edenlerin çabalarını baltalıyor" görüşüne yer verdi.

FEMİNİST KADINLARDAN TEPKİ

Dünya Su Formu nda gündeme gelen "suyun ticarileştirilmesine" kadınlarda tepki gösterdi. Feminist Kolektif in düzenlediği Yerel Seçimler ve Feminist Mücadele panelinde kadın ve su arasında birebir bağlantı olduğuna dikkat çekildi.Bu konuda Ece Kocabıçak "Günümüzdeyse artık su, çeşmelere takılan sayaç ve kartlarla temin edilir hale geldi. O karta para yüklemek zorunda olan kadının parası yoksa eğer suyun kaynağını koruyan güçler kadını kaynağa yaklaştırmıyorlar"dedi.

Kocabıçak, dışarıdan sağlıksız temin edilen suyun yol açtığı hastalıklarla da yine kadınların mağdur edildiğini belirten Kocabıyık, "Güney Afrika da 10 milyon insanın kirli kaynaklardan su temin ediyor, her yıl 400 bin insanın koleradan  ölüyor. Göz enfeksiyonları, sarılık, körlük, grip, anemi, dizanteri hastalıkları daha çok ortaya çıkıyor. Kadın bedeni erkek bedenine göre doğurganlık özelliğiyle çok daha fazla hijyene ihtiyaç duyar. Suyun ticarileşmesiyle kamusal alanda özellikle tuvaletlerde kısıtlı su veya susuzluk başka çeşitli hastalıklara da neden oluyor. Kadınlar kamusal mekanlara gitmekten imtina ediyorlar. Örneğin Afrika nın pek çok bölgesinde regl oldukları dönemden sonra kız çocukları tuvalete gitmekten sakınıyor. Çünkü hijyeni sağlayacak su yok" diye konuştu.

SU MAHKEMESİ KURULDU

“Suya dair çatışmalara alternatif çözümler üretmek amacıyla" düzenlenen İstanbul Su Mahkemesi nde ise Türkiye’nin ve Latin Amerika’nın baraj projeleri ele alındı.

Mahkemenin ilk gününde Munzur ve Brezilya davası görüldü. Munzur mahkemesinde avukatlar bölgenin tarihi, ekolojik, siyasi ve coğrafi anlatarak baraj yapımının durdurulmasını istediler.Su Mahkemesi’nde, Türkiye, Brezilya ve Meksika da bulunan hükümetler ile özel şirketler tarafından yapılan ve yapılacak olan barajlar ile hidroelektrik santralleri projeleri ile proje karşıtları yargılandı.

ALTERNATİF SU FORMU BİLDİRİSİ

Öteyandan 5.Dünya Su formu sonuçlarının tartışıldığı Bilgi Üniversitesi Santralİstanbul Kampüsü nde 20-21-22 Mart ta yapılan Alternatif Su Forumu çerçevesinde 100 ün üzerinde konuşmacının katıldığı 14 seminer ve 11 atölye çalışması gerkçekleştirildi.

Alternatif Forum, "suyu evrensel bir insan hakkı olarak tanımayan ve onu küresel ticaret anlaşmalarının da dışında tutmamayan Dünya Su Forumu nun gayri meşruluğunu" vurguladı ve Bakanlar Deklerasyonu’nu kınadı. Gerçekleşen tüm tartışmalar ve bilgilendirmeler sonunda Sonuç Bildirgesi yayınlandı. Bildirge şöyle:

"Su adaleti için küresel hareketimizin devamında önemli bir kilometre taşı olan 2006 Meksika’dan sonra, şimdi de 5. Dünya Su Forumu na karşı harekete geçmek için İstanbul’da toplandık. Bu yanlış, şirket güdümlü dünya su forumunun gayrimeşru olduğunu göstermek ve küresel su adaleti hareketinin pozitif gündeminin sesi olmak için buradayız.

Şu anda Türkiye’deyiz, ve bu ülkenin yıkıcı su yönetimi politikalarının kötü etkilerine bir örnek teşkil ettiği gerçeğini göz ardı edemeyiz. Türk hükümeti hem su hizmetlerinin hem de havzaların özelleştirilmesini istemekte ve ülkedeki her nehir üzerine baraj yapmayı planlamaktadır.

Türkiye’deki yıkıcı ve riskli barajlara örnek olarak 4 baraj, Ilısu, Yusufeli, Munzur ve Yortan barajları, verilebilir. 10 yıl boyunca, bu projelerden olumsuz etkilenen insanlar, özellikle de Güneydoğu Anadolu Projesi veya kısaca GAP olarak bilinen daha büyük bir sulama ve enerji üretimi projesinin bir parçası olan Ilısu Barajına yoğun olarak itiraz etmişlerdir. Özellikle dünya çapında en çok eleştirilen baraj projelerinden biri olan Ilısu barajı projesi, Ortadoğu’daki uluslar arası politika üzerindeki imaları nedeniyle muğlâk ve problemlidir. Baraj, çözülemeyen Kürt meselesiyle ilintili devam eden insan hakları ihlallerinin olduğu ve Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bir bölgede yer almaktadır. Türk hükümeti GAP’ı Kürtlerin yaşam alanlarını olumsuz etkilemek ve onların kültürel ve politik haklarını bastırmak için kullanmaktadır.

Bizler su krizine çözümler önermek için, BM genel kurulundan bir sonraki küresel su forumunu düzenlemesini talep ediyoruz. Önemli BM yetkililerinin ve temsilcilerinin de toplantımıza katılmaları bir şeylerin değiştiğinin kanıtıdır.

Meşruiyette gözle görülür ve sembolik anlamı olan bir değişim söz konusudur: özel çıkarlar ve Dünya Su Konseyi tarafından düzenlenen resmi forumdan ; tüm dünya çapında suyu ve toprağı ve evrensel olanı savunmak için mücadele eden çiftçileri, yerli halkları, eylemcileri, sosyal hareketleri, sendikaları, STKları içeren küresel bir sivil toplum tarafından düzenlenen İnsanların Su Forumuna doğru bir değişim yaşanmaktadır.

Biz küresel çok yönlü toplantıların meşru organizatörü olarak BM’i ve onun üyelerini bu yükümlülüğü kabul etmeye ve devletlerin yükümlülüklerini hatırlatacak ve küresel topluma hesap verebilir bir su forumuna ev sahipliği yapmaya çağırıyoruz.

5. Dünya Su Forumuna katılan tüm örgütlere ve devletlere de, bunun şirket güdümlü son su forumu olması çağrısında bulunuyoruz. Dünyanın, BM’in içinden çıkan ve üye devletleri tarafından desteklenen meşru, hesap verebilir, şeffaf ve demokratik bir su forumunun kurulmasına ihtiyacı vardır.

Dünya Su Forumu nun gayri meşruluğunu bir kez daha vurgularken Bakanlar Deklerasyonu’nu da kınıyoruz. Çünkü suyu evrensel bir insan hakkı olarak tanımadığı gibi onu küresel ticaret anlaşmalarının da dışında tutmamaktadır. Ayrıca karar taslağı özelleştirmenin herkesin suya erişimini garanti edemediği gibi, yeterli olmayan Avrupa Parlamentosu kararlarının yapıcı tavsiyelerini de dikkate almamaktadır.

Biz 2006 Meksika deklarasyonunda ifade edilen tüm ilke sorumlulukları yeniden dile getiriyoruz: Biz suyu gezegenimizdeki tüm hayatın temel unsuru olarak, temel ve devredilemez bir insan hakkı olarak görüyoruz; şimdiki ve gelecekteki nesiller arasındaki dayanışmanın sağlanması için ısrar ediyoruz, her çeşit özelleştirmeyi reddediyor ve suyun yönetim ve kontrolünün kamusal, sosyal, müşterek, katılımcı, eşitlikçi ve kar amacı gütmeden olması gerektiğini ilan ediyoruz.

Ekosistemlerin demokratik ve sürdürülebilir yönetiminin sağlanması için ve boşaltma havzalarının ve çevrenin korunması ve düzgün yönetimi ile sağlanacak su döngüsünün bütünlüğünün korunması için çağrıda bulunuyoruz.

Kamuya ait su ve sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesini, ticarileştirilmesini ve dev şirketlere devredilmesini öngören baskın ekonomik ve finans modeline tamamen karşı çıkıyoruz. Bu tür bir yıkıcı ve katılımcılıktan uzak kamu alanındaki reformlara karşı çıkıyoruz çünkü katı ve yüksek maliyetli uygulamaların ve önceden ödemeli kredili sayaçların yoksul insanlar üzerindeki etkilerini uzun zamandan beri görmekteyiz.

2006 Meksika’dan bu yana suyun kar amacıyla dev şirketler tarafından kontrol edilmesine karşı muhalif olduk. Bazı başarılarımız şöyle sıralabilir: Özelleştirilen kamu hizmetlerinin geri alınması, kamu-özel ortaklıkların desteklenmesi ve uygulamaya konması, şişe su endüstrisinin gelir kaybına uğratılması, hem Mavi Ekim hem de Küresel Eylem Haftasında eşzamanlı kolektif etkinlikler için bir araya gelmek. Bugüne dek yürüttüğümüz başarılı çalışmalar çeşitli anayasalar ve yasalarda da suyun bir insan hakkı olarak tanınmasını sağladığı için de gururluyuz.

Bununla birlikte ekonomik ve ekolojik krizleri de gündemimize taşımalıyız. Sizin krizinizin bedelini biz ödemeyeceğiz! Bu kusurlu ve sürdürülemez modeli kurtarmak için uğraşmayacağız. Bu model yüzünden açıklanamaz özel harcamalar devasa kamu borçlarına yol açtı, bunun sonucunda su ve ortak kamu malları tüketim maddesine dönüştürüldü ve ardından Doğa tamamen bir ham madde kaynağı ve açık hava atık çöplüğü haline dönüştü.

Su ve iklim arasındaki karşılıklı temel bağ bilimsel çevreler tarafından da kabul edilmektedir ve Hükümetlerarası İklim Değişimi Paneli de bunun özellikle altını çizmiştir. Bu nedenle en başta yaşadığımız krize yol açmış olan aynı mantıkla enerji sektöründe de benzer bir iklim kaosuna yönelik verilen tepkileri kabul etmemeliyiz. Bu mantık suyun nitelik ve niceliğini tehlikeye sokar. Aynı zamanda barajlar, nükleer enerji ve tarımsal ürünlerden yakıt elde eden tesisler hayatımızı büyük ölçüde etkilemektedir. 2009’un Aralık ayında bu konudaki endişelerimizi ve çözüm önerilerimizi

Kopenhag’ta Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nda dile getireceğiz.Ayrıca, yoğun sınai tarım modeli, su kaynaklarını kirletmekte ve yok etmekte, tarım arazilerini tahrip etmektedir. Aynı zamanda gıda egemenliğimize zarar vermektedir. Bunun kamu sağlığı ve insanların hayatı üzerinde etkisi çok büyüktür.

Belem Dünya Sosyal Forumu’ndan edindiğimiz izlenimlerle su hareketleri ile toprak, gıda ve iklim alanlarındaki hareketler birlikte işbirliği içinde yürütülmelidir.

Aynı zamanda yeni ağların kurulmasını ve yeni toplumsal ittifakların oluşturulmasını görev kabul ediyoruz; bu toplumsal ittifaklarımıza suyun kamusal bir ürün olduğu konusunda uzlaşan yerel yönetimleri ve parlamenterleri katmayı da görev biliyoruz. İnsanların ve tüm canlıların temiz suya erişimi sağlanmalıdır. Aynı zamanda tüm kamuya ait su hizmetlerinin birleştirilmesini ve yerel hareketler ile bölgesel ağların oluşumunu teşvik ediyoruz.

Başarılarımızı kutluyoruz ve hem ülkelerarası hem de kıtalararası işbirliğimizin devam edeceğini duyuruyoruz."