Eskiden yeni olmuyor!

Eski kullanmadığımız eşyaları elden geçirip yenileyerek yeni bir eşya gibi kullanabiliyoruz. Ve hatta aşırı tüketim karşıtı olmanın trend olduğu son yıllarda bu tarz bir kişilikte olmanın çoğu kez ayrıcalıklı olmak anlamına bile geldiği söylenebilir.

Abone Ol
Eski kullanmadığımız eşyaları elden geçirip yenileyerek yeni bir eşya gibi kullanabiliyoruz. Ve hatta aşırı tüketim karşıtı olmanın trend olduğu son yıllarda bu tarz bir kişilikte olmanın çoğu kez ayrıcalıklı olmak anlamına bile geldiği söylenebilir. Ancak ne var ki aynı şeyi insanlar için söylemek pek mümkün değil. Zaman zaman eleştirdiğimiz atasözleri olsa da bazen doğru şeyler de söylemiş atalarımız. Ne demişler? “Kırk yıllık yani, olur mu kani?” Karakter, huy, kişilik, ne derseniz deyin, belli bir yaşa kadar oturuyor ve o saatten sonra birkaç istisna dışında değişmiyor. Bu istisnanın olması için de ya o insanın çok farklı biri olması, ya da, gerçekten çok özel bir süreçten geçmesi lazım.

O’nu yaklaşık beş yıl kadar önce tanıdım. Kırklı yaşların başındaydı. Ama 1-1.5 yaşlarında küçük, kıvırcık saçlı dünya tatlısı bir oğlu olduğu ve kendine biraz dikkat ettiği için olsa gerek daha genç gösteriyordu. Merhaba, günaydın ve iyi günler ile başlayan komşu muhabbeti çok kısa süre sonra yerini biraz daha detaylı sohbetlere bırakmaya başladı.

O’nun işyeri ve benim iş yerim aynı güzergâh üzerindeydi. Bu nedenle zaman zaman birlikte yolculuk yapma şansımız oluyordu. Böylece daha fazla konuşmaya zamanımız oluyordu. Kadın haklarıyla ilgili bir STK’da çalışıyordu. Bu detay, daha sonra yaşamına sahip çıkması açısından çok önem taşıyordu. Eşiyle 30’lu yaşların ortalarındayken evlenmişti. Dış görünüş olarak gayet efendi ve güler yüzlü olan eşinin, anlattıklarından sonra, ne yazık ki dışı seni içi beni yakar tarzında bir insan olduğunu öğrenmiştim. 

Evlendiği ilk yıllarda her şey çok iyi gidiyordu, ama evlilik rayına oturuncaya dek diye düşünerek çocuk yapmak istememişti kadın. Nitekim ilk aylardaki harika gibi giden evlilik bir iki yıl içinde yerini alkole bağlı çeşitli sorunlara bırakmıştı. Çoğu kez olduğu gibi kadın çok çabalamıştı evliliğini kurtarmak için. Elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordu. Ama tüm uğraşları bir işe yaramıyordu. Sanki boşuna debelenip durduğu hissiyatını yaşıyordu. Aradan geçen birkaç yılda çabalarının sonuç vermediğini görünce boşanmaya karar vermiş ve biraz zor ve çetrefilli de olsa sonunda boşanmıştı. Ama adam bir türlü boşanmayı kabullenememiş ve ayrıldığı eşinin peşini bırakmamıştı. Her yolu deneyen adam, en sonunda kadını, değiştiğine, düzeldiğine ikna etmişti. Ama kadını ikna eden sadece adam değildi. Yaşı 41 olmuştu ve çocuk sahibi olmak için artık son şanslı yılları olduğunu biliyordu. Annesinin de ikna etmesiyle, kadın adama ikinci bir şans vermek istemiş ve tekrar evlenmişlerdi. Hemen bir yıl sonra da çocukları olmuştu. Babası gibi kıvırcık saçlı güzel erkek çocuğu aileye neşe getirmişti. Artık kadın mutlu gibi görünüyordu. Adam da eşini ve çocuğunu çok seviyor ve o da mutlu görünüyordu. 

Ama ne yazık ki bu tablo çok uzun sürmemişti. Her şeyin aslına rücu ettiği gibi, adam da çocuğun bir yaşına girdiği yıldan itibaren, ilk evliliklerindeki sorunlu ve sıkıntılı bir adam olmuştu.  Düzeldi gibi alkol sorunu depreşmiş ve alkolün getirdiği sorunlar tekrar ailede yaşanmaya başlanmıştı. 

Kadın yine uğraş vermeye başlamıştı eşi için. Üstelik bu kez çocuğu olduğu için daha fazla uğraş vermişti. Ama ne yazık ki çabalar hiçbir sonuç vermemiş ve ikinci kez evlenen çift, yine kadının büyük uğraşlar vermesi sonucu boşanmışlardı. Şimdi ise, kadının kararı aldırması nedeniyle adam eve bile yaklaşamıyor. Kadının “İstersen ben çocuğu annenin evine getireyim” teklifi adamdan kabul görmüyor. 
Sağlık ve sevgiyle kalın.