Nükleer güce sahip devletler arasında olası bir nükleer savaşta ortaya çıkabilecek küresel yok olma tehdidi senaryosunda , nükleer savaşın imkansızlığa yakınlığını ifade eden, Terör Dengesi Teorisi ütopik bir yaklaşım mıdır?. Nükleer silahların üretiminin bu korku ilişkisinde azaltılması beklenirken, azaltılmamış aksine “tehdit gücü” olarak daha fazla ilgi görmüş ve çoğaltan etkisi artmıştır. Nükleer silahlar teknik yönetimi kontrolünün elden kaçırılması olasılığı nedeniyle üretilmediği sanrısı oluşturulsa da, mevcudu kaçırma/çalma vb yollardan elde ederek, kullanabilecek/ kullanmaya hevesli ülke ve/veya olası terör grupları da felaket senaryosunun paydaşları arasında yer alabilecek etkili aktörlerdir. Devlet ve terör grupları işbirliği de ülkenin sanal ve somut gerçeklikte diktatörlük çizgisine bağlı olarak düşünülmeyecek bir yapı değildir.
Silahların kontrolünün elden “gayri-iradi”çıkması ya da “iş kazası” kuşkusuz önemli bir sorun alanıdır. Uluslararası çatışmaların ve sömürü düzeninin kök nedeni olarak bilinen “enerji, maden vb” konulu alanlarda, sıradan halk açısından küresel gibi anlamlandırılmayan, “bölgeyle sınırlı” görülen ve aslında teknik alandaki güç gösterileri haline dönüşmüş savaşlar, çeşitli bahaneler desteğinde sürdürülmektedir. Film senaryoları da, “güç gösterileri” arasında yer aldığı gibi; geçmişin korku dolu günlerini hatırlatmayı “halka” ihmal etmemektedir.
Ancak konu nükleer güç ile sınırlı değildir. Soğuk savaş yıllarında güvenlik konusu ulusal sınırlar içinde yaşayan halkları farklı tiplerdeki silahlı saldırılardan korunması çalışmaları anlamına gelirken, 2010’lu yıllarda artan oranda yasa dışı göçler, insan kaçakçılığı ve organ kaçakçılığını da kapsayan terör konuları öne çıkmıştır. Günümüzde virüs gibi her nerde çıkacağı bilinmeyen ve tahrip gücü yüksek birkaç konunun farklı bileşimlerinde yeni tehdit tipleri nedeniyle anlamı genişleyen kamu güvenliği ve toplumsal huzur konusu her zaman gündemde kalmaktadır. Gelişmiş (sömüren) veya az gelişmiş (sömürülen) ülke ve bölgelerde yaşayan halklar için ortaklığı olan endişe yaratan ve tehdit eden özellikler globalleşmiştir. Artık geniş anlamda güvenlik konusu, sinemada seyredilen bir film olmaktan çıkarak, kentlerimize ve mahallemize girmiştir. Terörün her tipi oturma odasından izlenmektedir . Sıradan kişiler bir bakıma asimetrik ve simetrik terör konusunda zaman içinde ders verebilecek kıvama gelmiştir. Zaten görsel medyada da artık sıradanlaşmış konuşan kişilerin uykulu gözlerle kelimelere döktüğü anlamsız anlamlandırmalar ilgi çekmemektedir. Üniversitelerimizin temel derslerinden olan kent yönetimi, çevre politikaları gibi dersler çok daha teknik, stratejik kalmaktadır..
Birleşmiş Milletler Güvenlik Tanımına göre (1992, 1994) güvenlik; yavaş veya aniden ekonomik, doğal ve siyasi nedenlerle ortaya çıkabilen, günlük hayatın işleyişini bozan olgulardır. Bu olgular tehdit yaratma anlamında birbirini etkileyebilen ve tetikleyebilen özelliğe sahiptir. Terörün az gelişmiş ülkeler kadar, dünyanın gelişmiş ülkelerine de yönelmesi hatta dıştan destekleyici olmak yanında, “yerleşik” hale gelmesi ve her türlü “güvenlik açığını” fırsat görerek kullanması, ülkeleri ortak çalışma ve sorumluluk almada dayanışmaya yönlendirmiştir. Yaşadığımız acı gerçekler güvenlik odağında, kırsal ve kentsel alanlarda ağırlıklı olmak üzere etkisini hissettirmektedir. Saldırganlık ve tahammülsüz konusu, toplumsal kademelenmenin her seviyesinde izlenebilmektedir. Sokak hayvanlarına yapılan vahşi saldırılar ve bunların saat başı televizyonlarda ana haber olarak gösterilmesi ve sonuçlarının takip de edilmemesi, bu konunun neresindedir? Yeni yılda iç açıcı haberler izlemek dileklerimizle…
-
Prof.Dr. Zerrin TOPRAK- DEÜ- İİBF Kamu Yönetimi Bölümü
-
e mail: zerrintoprak@gmail.com