Bir yaz günü… Bahçemde melisa kokusu.. Kimilerine ağır geliyor ama ben seviyorum. Bir telefon, kızım
arıyor İngiltere'den.. Onca işinin üstüne birde koçluk eğitimi için gittiği
Londra'dan alo diyor.. Yüreğim pır pır.. birşey mi oldu?. WhatsApp'tan anlatıyor..
Mümkün olduğunca herşeye pozitif bakın, insanlara hatta ve hatta düşmanlarınıza
bile olumlu yaklaşın, yüzleşin, gerekirse özür dileyin, diyor.
Koç'luk dersinin alfabesi
midir bilmiyorum ama, kızımın dediği gibi düşünmeye çalışıyorum. Yani olumlu, hayata
pozitif!..
Oh! Hayat ne
güzel. Gam yok kesafet yok.
Herkes mutlu,
ekonomi tıkırında, ofisimizin altındaki 40 yılın halıcısı, paraya para
basıyor.. Sadece o mu yanımızdaki
Mardinlilerin büfesi, karşımızdaki giyim mağazası..
Ev sahibim kiraya
zam bile istemedi!.. Eskiden telefonlarımız bile çalmazdı. Şimdi biri kapanıyor
biri açılıyor.. Kazete'nin sayfalarından reklam akıyor. Okuyucuya ayıp olmasın
diye sayfa adedini arttırdık. Matbaa her Cuma telefona sarılmıyor artık; bugün
ödeme yapacak mısınız, diye..
Enflasyon eksi
hanelere inmiş.. Rusya yalvarıyor; "Bak o kadar vatandaşımızı Antalya'ya
tatile gönderdik, ne olur sizde bize sebze meyve gönderin. Ne olmuş yani bir
uçağımızı düşürdüyseniz. Bunca yıllık dostluğumuzun hatırına helal olsun.
Yatırımcılarınızı ülkemizden çekmeyin. Bak, Suriye ile de savaş bitti. PYD, PKK
Kürt devleti kurmaktan vazgeçti. Esat ile artık eskisi gibi dostsunuz.."
Obama, Erdoğan'ı
kırmızı telefondan arıyor.."Bak yıllarca sana gaz verip, komşularınla
aranı açtık, kusura bakma yanılmışız. Neymiş o Büyük Ortadoğu Projesi falan.
Türkiye bizim için her zaman en saygın ülke, siz ise bizim en değerli dostumuzsunuz."
Güneydoğu'da
silahlar susmuş, PKK silahlarını gömmez, teslim eder.. Kürt, Türk evrensel
ihsan hakları düzleminde kardeşçe yaşamayı kabul eder.
Avrupa Birliği
Komisyonu Başkanı Juncker, "Vize serbestisi konusunda başınızı çok
ağrıttık kusura bakmayınız. Terörle Mücadele Kanununuz umurumuzda değil. Yeter
ki siz evet deyin tüm kapıları size açmaya hazırız. Biz sizin demokrasiye,
hukuka, evrensel insan haklarına saygılı bir ülke olduğunuza yürekten
inanıyoruz. Türkiye'yi en kısa zamanda topluluğumuzun en saygın üyesi olarak
aramızda görmek istiyoruz."
Başkanlık için
meydan meydan dolaşmaya hazırlanan Erdoğan, bir gecede avenesiyle Ak Saray'ı
boşaltır. Çankaya'daki eski Cumhurbaşkanlığı Köşkü'ne geri döner. Emine Hanım'a
15 yaşında giydirdiği pardesüsünü ve türbanı isterse çıkarabileceğini söyler.
Kimsenin, dinine, diline, bedenine, kafasına karışmayacağım, der.
Binali Yıldırım,
Cumhurbaşkanına saygıda kusur etmez ama el etek de öpmez. Hizmet adamı olarak
görevini yapar, yolsuzlukların, rüşvetin üzerine gider. Adaleti eşit dağıtır.
Muhalefet ise
kendine çeki düzen verir.
Hükümette, tüm kurum
ve kurullarda kadın erkek eşit temsil edilir. Cinsiyet ayrımcılığı yoktur. Kadına
her türlü şiddet artık kötü bir düştür. İster boşanmış ister boşanmamış olsun
karısına şiddet uygulamaya kalkan erkeğe mahkemeler, “iyi haldir, tahriktir”
deyip cezasında indirim yapmaz.
TBMM’ye gelince,
milletvekili sıralarında, 275 kadın, 275 erkek oturur. İhtisas komisyonlarından,
genel kurullardan geçen, yok ‘boşanmadır’ yok ‘ailenin birliğidir’ türü tasarılar
tarihin çöplüğüne atılır..
İşte sevgili
Koç’um, ben Türkiye’ye pozitif böyle bakabiliyorum. Keşke, büyüklerimiz de böyle
bakabilse..