Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu Avrupa Konseyi’nin “Istanbul Sözleşmesi” olarak bilinen Aile içi Şiddetin ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi ve Bununla Mücadeleye ilişkin sözleşme 1 Ağustos’ta yürürlüğe girdi. Artık, kadına karşı şiddetle ilgili uluslararası mekanizmalar devrede olacak.
Bu sözleşmenin yazımı ve hazırlanması aşamasında katkı vermiş, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi bir kadın parlamenter olarak , sözleşmenin bir an önce hayata geçirilmesi için elimden geleni yapacağım.
Bu kadar önemli bir uluslararası sözleşmenin hayata geçirilmesi için hiç şüphesiz başta Aile ve Sosyal Bakanlığı başta olmak üzere, bütün ilgili bakanlıkların ve hükümetin tüm taraflarının da katılımıyla, strateji toplantıları düzenlemesi ve bir an önce somut eylem planlarının hayata geçirmesi gerekiyor. Bu eylem planlarının hazırlanmasında bakanlıkların ve hükümetin, sözünü dinlemesi gereken en önemli kesimin, kadın sivil toplum örgütleri olduğu gerçeğinin altını çizmek isterim.
Biz bunları söyleyeduralım, ülkemizde yine kocalar, eski kocalar, ağabeyler, erkek aile bireyleri son altı ay içinde 129 kadını öldürdü. Bu yazıyı kalem aldığım sırada televizyonlardaki haberlere kulak verirken, bir adamın kendi kızı zannettiği bir kadını, “toplumdan gelen baskı!” sonucu “kötü yola düştüğü” gerekçesiyle öldürdüğünü duydum.
Türkiye’deki kadına karşı şiddet vakaları ve genel olarak kadın-erkek eşitsizliği tablosunun geneli bu kadar kötüye gidiyorken, bu sözleşmenin çok hayati önem taşıdığını ve yürürlüğe girmesiyle sadece Türkiye’de değil, dünyanın pek çok ülkesinde şiddet gören kadınlar için umut ışığı olacağını düşünüyorum.
Bu sözleşmenin neler getirdiğin kısaca aktarmak gerekirse;
• Kadınların güvenliği, Avrupa Konseyi merkezli 4 yıl süreyle görev yapan bir birim tarafından uluslararası düzeyde denetlenecek. GREVIO adı verilen bu birim, 6 ay içinde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından belirlenecek.
• Sözleşme’ye taraf devletler, şiddet gören kadınlara da mülteci olma hakkı verebilecek. Bu anlamda sözleşme küresel ölçekte kadına şiddetle mücadeleyi öngörüyor.
• Devlet, ölüm riski ve durumun aciliyeti göz önüne alınarak, her türlü önlemi alacak. Kolluk kuvvetlerinin, mağdurlara yönelik her türlü şiddete acil ve yerinde müdahale etmesi için çok daha etkin önlem almaları sağlanacak. Emniyet, savcı ve mahkeme arasında etkin bir işbirliği oluşturulacak.
• İhbar mekanizmasının işleyişi hızlandırılacak. Yargı, polis ve sağlık birimlerinin eğitimine bütçe ve zaman ayrılacak.
• Şiddet mağduruna ikametini değiştirmesi için destek verilecek. Mağdur korunacak ve psikolojik destek alacak. Mağdurun faille temas etmemesi sağlanacak. Şiddet mağduru kadına asgari ücretin günlük tutarına göre devlet tarafından geçici maddi destek verilecek.
• Devlet radyo ve televizyonlarında her ay en az 90 dakika toplumsal cinsiyet eşitliğine dair yayın yapılacak.
• İlk ve Ortaöğretim müfredatına, kadının insan hakları ve kadın erkek eşitliği konusunda eğitime yönelik dersler konulacak.
• Zorla evlendirmelerin suç sayılması için gereken hukuki, idari ve cezai önlemler alınacak.
Bütün bu her biri birbirinden hayati başlıkları ve somut olarak da kadına karşı şiddetle mücadele politikalarını içeren sözleşmenin yürürlüğe girdiği 1 Ağustos 2014 artık kadınlar için bir milat olarak kabul edilmeli ve kadınlarımızı uluslararası bir zırhla korumak için bütün gerekli adımlar atılmalı. Tam üye olduğumuz Avrupa Konseyi’nin bu hayati sözleşmesinin tam kararlılıkla hayata geçirilmesinde en önemli görev kadınlara ve gençlere düşüyor. Ben her konuda olduğu gibi bu konuda da Türkiye’nin kadınlarına ve gençlerine güveniyorum.
CHP Ankara Milletvekili