Bir Kızılderili atasözü, “Gözlerde yaş yoksa ruh gökkuşağına sahip olamaz” der.
İsrail-Gazze savaşını başlatanlar, destek verenler timsahın gözyaşı örneği demeçler veriyorlar.
Bu demeçleri dinledikçe insanın aklına, gözlerinde yaş yerine kin ve nefret olanların dünyayı
yönettiği geliyor.
Ve onlar ruhlarını çoktan satanlar...
Aslında dünyanın her yerinde savaş, doğa felaketleri, kısacası yaşanan tüm olaylar önce çocukları vuruyor...
Bir ülkenin insan hakları sicil varakası bebek ölümleri yüzdesinden anlaşılıyor. Bebek ölümlerinin çokluğu o ülkenin insan hakları yoksunluğunu gösteriyor...
Filistin-İsrail savaşında çocuklar dün de öldüler bugün de ölüyorlar.
Uyumaları gereken yaşlarda savaşın içine uyanıyorlar.
Yaralanıyorlar, ölüyorlar...
Ne zaman uykuları silah sesleri ile parçalanmayacak, ne zaman özgürce uyuyacaklar diye bir anne olarak durmadan soruyorum.
Ne zaman eğitimlerini özgürce sürdürecekler?
Ne zaman bomba seslerinden kurtulacaklar?
Ne zaman?
Filistin-İsrail savaşını bizim kuşak üçüncü kez izliyor.
Değişen bir şey yok...
Sadece İsrail’in operasyon isimleri değişiyor.
“Çöl Fırtınası”ndan acımasız ve çarpıcı “Dökme Kurşun” operasyonuna tanık oluyoruz.
Bir sürek avı heyecanındaki İsrail ordusunun toplama kamplarında acılar çeken atalarından kaynaklanan “kin”lerini daha yüzlerce yıl sürdüreceklerini düşünüyorum.
İşgalin kadın başbakanı Golda Meir’den bu yana...
Son yıllarda dünyada yapılan operasyonlara verilen isimler atılan adımın ipuçlarını da veriyor.
Anadolu geleneğinde “kurşun dökme” nazardan, hastalıklardan insanı korumak adına halkın başvurduğu çarelerden birinin adı iken; İsrail, Gazze’ye “kurşun dökme operasyonu” ile ölüm yağdırıyor...
Bir Filistinli yazarın öyküsünde okudum:
Filistinli çocuk çaresizlik içinde durmadan kurşun askerler topluyor. Gün geliyor başı derde giriyor. Çocuk etrafına dizdiği kurşun askerler sayesinde sıkıntıdan kurtuluyor...
“Dökme Kurşun Operasyonu” sanki bu masum öyküden yola çıkarak önce Gazze’yi bombalıyor sonra da çevre ülkelerden kurşun askerler topluyor ve Filistin’i kuşatıyor...
Dünya bu kurşun dökme saldırısını savaş filmi gibi izliyor...
Birleşmiş Milletler haykırıyor: “Ölen 3 kişiden 1’i çocuk!”
Çocuklar evde, sokakta, okulda sürekli İsrail saldırıları ile karşılaşıyor. Ölüyor ve öldürülüyor.
Bomba sesleri çocukları öyle sarsıyor ki, yaşıyorsa annelerine korkuyla sarılıyorlar.
Çocukların zavallılığı, çaresizliği, çoğunun annesiz-babasız verdiği yaşam mücadelesi insanı derinden sarsıyor.
Ve inanılmaz incinmeler yaşıyorlar.
Bu çocuklar yarınlarda nasıl yaşarlar?... Travmalar, psikolojik sorunlar...
Beş aylık bebeğin ayağını köpek parçalıyor.
Korku içinde izleyenler sadece üzgün olduklarını söylüyorlar. Oysa yapılması gereken bu çocukları korumak değil mi?
Bernard Shaw, “İnsan beyni bir noktadır” der. Bir noktadan ne kadar çok doğru geçerse, bir beyinden de o kadar çok düşünce geçer. Ölen her çocuk, geleceğin bir mirasıdır. Öyle acı bir tablo ki karşımızdaki, patlamış mısırlarımızı alıp, canlı yayında çocuk ölümlerini izliyoruz televizyonlarda.
Bu bile başlı başına bir ironi değil mi? (11 Ocak 2009/ Göçmen Kalem/Bilgi Yayınevi)
...
Beş yıl sonra Filistin!
Bu sorun çözülmezse daha çok yazarız...