Kültür varlıklarını koruma yaklaşımı

Abone Ol

Kültür varlıklarına korumacı yaklaşan 1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, birçok temel düzenlemeyi içermektedir. Kültür Varlıkları: tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan veya tarih öncesi ya da tarihi devirlerde sosyal yaşama konu olmuş bilimsel ve kültürel açıdan özgün değer taşıyan yer üstünde, yer altında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmazlar olup, listelenmiştir. 

"Koruma amaçlı imar plânı”, “Yönetim alanı “ gibi kavramsallıkların ortak noktası; “koruma ve kullanma” dengesinin sağlanması ; arkeolojik, tarihi, doğal, mimarî, demografik, kültürel, sosyo-ekonomik, mülkiyet ve yapılaşma verilerini içeren alan araştırmalar bütününde korumacı yaklaşımları planlamaktır.  Bu tip bir çalışmalar disiplinlerarası ve halkın da görüşlerinin dikkate alınması eklendiğinde trans-disipliner çalışmalar gerekliliğini ortaya koymaktadır. Ayrıca bulunduğu yerde korunması, “muhafaza, bakım ve onarımı” gibi konular günün getirdiği koşullarda yenilenmektedir. Özellikle son zamanlarda tarihi eserlerin “müzelerde” koruma dışında imitasyonlarının yapılarak, “gizli bir yerde” asıllarının saklanması gelecekte başta fonksiyonellik olmak üzere, kamuoyunun önüne getirilecek çok yönlü sorgulamayı da doğuracağını, yazar düşünmektedir. Belki asıllarının dijital sergilenmesi korumacılık anlamında çok daha rasyoneldir ancak, eserlerin güvenliğini sağlasa da, turizm tanımını değiştirmektedir.

Örneğin, Nicola Salvi’nin 1732 tarihli Roma’nın en ünlü anıtlarından olan Trevi Çeşmesi, yeri değiştirilerek restorasyon görmüştür. Benim 1982-1983 yılında gördüğüm Çeşmenin yerinin ayni meydanda fakat başka bir yere alınarak peyzajın değiştirildiğini, heykellerin yepyeni olarak ve yeni yerlerine monte edildiğini !, 2017 yılında görünce çok şaşırmıştım.

Öteden beri, kültür ve tabiat varlıklarının korunması ve yaşatılması konusunda öne çıkan ana temalar; kim sorumlu olmalı ve hangi plan ve projeler oluşturulmalı? Yönünde olup,  içeriği günün getirdiği koşullarda gelişmektedir.  Kültür varlıkları neden önemlidir? Tarihsel ve toplumsal gelişme sürecinde oluşturulan ve biriktirilen bütün maddi ve manevi değerlerin,  sonraki nesillere iletmede kullanılan araçlar olarak medeniyet ve var oluş hikâyesini ortaya koyduğu için kuşkusuz. Giderek toplumlarda sosyo-kültürel çeşitliliğin farklı göç tipleriyle artması, konuyu eğitim düzeyinde araştırma önceliğine almış görünmektedir.

Değerli mimarımız Oktay Ekinci’nin (1952-2013 ) bir sunumundan alıntıyla (2001, Türk Belediyeler Birliği), kendisi kültür varlığının hatıralar ile olan ilişkisine öncelikle dikkat çekmektedir.  “Fransa’da ilk koruma kanununu Victor Hugo yazmıştır… Yasanın adı “Hatıralar için Kanun” olup, insanın anılarının ve hatıralarının yaşatılması ve geleceğe aktarılması temasını içermektedir”, yine 1850 tarihli anıtsal yapılar için hazırlanan tüzüğün adının da:  “Aklın Büyük Ürünleri için Tüzük” olduğu bilgilendirmesinden sonra Avrupa Kentsel Şartından (1992)  da örnek vererek,  “bu varlıklar geçmişin mirası değil, insanların fani yaşamda kalıcılık duygusuyla geleceğe hazırlanmasını sağlarlar”  vurgusu ile konunun özünü ortaya koymuştur.  

Kitabın arkasında yer alan Sonuç Bildirgesinde de, “halkta bilinç uyandırması yapılması, yerel yönetimlere büyük görev düştüğü, tarihi eserleri korumak yerine yıkmanın rant zihniyeti olduğu, kurumsal eşgüdüm ile hareket edilmesi gereği, sivil toplum kuruluşlarıyla daha sıkı işbirliği içinde çalışılması, bilgili ve yetenekli elemanlar yetiştirilmesi, tarihi ve kültürel eserlerin bir dünya kültürü mirası olduğu, ders programlarına konulması, kaymakamlık kursunda ders programlarına konulması gereği  vb” konulara özetle de genel geçerli resmi kaynaklarda da yer aldığı gibi daha ziyade insan kaynaklı zararlar üzerine değinilmiştir.

Türkiye, “kendi kültürel varlıklarını olduğu kadar”, her ne kadar, Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanununda, Yurt dışından getirme başlığı altında “Yurt dışından kültür varlığı getirmek serbesttir” (2856, md.33) hükmü yer almış ise de, sınırlarımız dışında da , kültür varlıklarının bulunduğu yerde korunmasına saygı göstermektedir. Bu maddeyi ben yıllardır, kültür varlıklarımızın dışarıya kaçırılmasına karşı bir tepki gibi değerlendirmiştim. Ama ayni zamanda insan yaşamı için tehlikeli olabilecek kültür varlığı kapsamına giren kesici aletlerin de, yurda sokulabileceğini öngörmek gerekmektedir.

Bugün geçmişte dikkate alınmayan ancak günümüzde öne çıkan diğer bir sorun olarak değerlendirdiğimiz konu,  iklim değişikliklerinin yarattığı “şiddetli rüzgârlar ve fırtınalar” gibi olguların kültür ve tabiat varlıkları üzerindeki olumsuz etkilerini, meteorolojik veriler birlikteliğinde değerlendirerek koruyucu çalışmalar yapmak gerekliliğidir. İnsan kaynaklı zararlar tabiki de ortadan kalkmamıştır. Fırtınalar Konusunda 2022 yılında gerçekleştirilen Çalıştayda ortaya çıkan Zayıf yanlar aşağıda yer almaktadır. (bkz https://afetyonetimi.deu.edu.tr/)

Zayıf Yanlar: Kültür ve tabiat varlıklarının korunması, sergileme bakım ve onarımında olan eksiklikler, Rüzgâr ve sıcaklık farklarının sebep olduğu fiziksel aşınmaya karşı kültür varlıklarının son derece hassas olması, Kültür ve tabiat varlıklarına karşı zarar boyutunun net bilinmemesi/raporlandırma eksikliği, Arkeologlarımızın yeterli sayıda istihdam edilmemesi, Disiplinlerarası çalışmanın sağlanmasına yönelik coğrafyacı, sosyolog, kamu yönetimi gibi bilim dallarından yeterince yararlanılmaması, kadro sağlanmaması, Yazın kuraklığa bağlı olarak orman yangınlarının rüzgâr etkisi ile artması ve büyük risk oluşturması, Kurumlar arası ortak çalışma kültürünün yetersiz veya az olması, Karışık mevzuat ve yetkililerin kurumlar arası paylaştırılması dolayı ile yetki karmaşıklığı yaşanması. Konu bu kadarla kalmayacak ve dikkatlerden kaçamayacak kadar önemli ilişkiler ağına sahip olup, stratejik bir araştırma alanıdır.

  • Prof.Dr. Zerrin TOPRAK- DEÜ- İİBF Kamu Yönetimi Bölümü 
  • e mail: zerrintoprak@gmail.com