Yaklaşık altı aydır bu köşeye yazmıyorum. Sevgili Berrin'in tatlı ısrarları ve motive edici mesajları sayesinde yeniden denemek istedim. Epeydir akademiye ve ülkeye olan inancımın ve umudumun tükenmesi neden oldu buna sanırım.
Yıllardır okuyup yazmamıza rağmen ülkede hala şiddetin ve hırsızlığın devam etmesi, ve hala tecavüzcülerin korunması ve hala başta basın ve ifade özgürlükleri olmak üzere yaşamsal ve insani pek çok özgürlüğün yasaklanması ya da kısıtlanması giderek beni bu çaresizlik ve umutsuzluğa sürükledi. Aklım ermeye başlayalı beri, yaklaşık ortaokul yıllarından bu yana, güzel ülkemin yaşadıkları ve/veya bu halka yaşatılanları artık ne kalbim ne de beynim taşıyamaz oldu. Hal böyle olunca da ister istemez yazmanın bir işe yaramayacağını düşünüyor insan ve içinden gelmiyor yazmak. Bir de yaptığımız iş, ders anlatmanın yanı sıra sürekli gençlere enerji ve moral vermek de olunca…. Ve hal böyleyken, yılların birikimiyle birlikte gençlere verecek moraliniz kalmayınca 35 yıl yaptığınız meslek ve beraberinde pek çok şey, anlamını yitirmeye başlıyor.
Elbette bu günlere bir günde gelinmedi. 70 yıldır, ayrım gözetmeksizin, yurttaşı değil, başka amaçları odağına yerleştiren sağ iktidarlar ne yazık ki günümüzde yaşadığımız Türkiye’yi yarattılar. Bazı arkadaşlarımız daha erken yaşlarda teslim olup çaresizlik ve umutsuzluğa teslim oldular ve içlerine kapandılar. Bazıları ise hala müthiş bir azim ve inatla umutlu bir bekleyiş içindeler. Ben ne daha çabuk teslim oldum, ne de diğer arkadaşlarım gibi daha fazla umut besleyecek ve gençlere aktaracak gücüm ve enerjim kaldı.
Bu duygu ve ruh hali
yaklaşık bir yıl kadardır devam ediyordu. Ancak bütün dünyayı etkisi altına
alan ve esir eden corona günlerinde evlerimizde yalnız kaldığımızda sanırım
daha da yoğunlaştı bu ruh hali. Yaklaşık iki aydır devam eden bu süreç kuşkusuz
herkesi farklı etkiledi. Bazılarımızda
normal zamanda olmadığı kadar sosyalleşme isteğini kamçıladı. Bazılarımız ise,
ki bende öyle oldu, bu süreci kendi
içine yolculuk için bir fırsat bildi. Umarız bu süreç, insanlarda çok fazla
psikolojik yıkıntılara neden olmaz. Yoksa virüsten korunacağız derken
psikiyatri uzmanları randevularında ve beraberinde zaten son yıllarda çok büyük
bir artışın olduğu söylenen antidepresan ilaçlarının tüketiminde patlama yaşanacak.
Son altı ayı saymazsak,
bu köşede tam 20 yıldır her şartta ve her ülkede ara vermeksizin yazdım.
Anımsayacağınız gibi gelen talepler doğrultusunda 4 yıl önce de buradaki
yazılarımı toparlayıp düzenlediğim bir kitabım çıkmıştı. O yıllardan bu yana
yazılarımın pek çoğunda savaş ya da yoksulluk gibi büyük sıkıntıların kadınları
daha fazla etkilediğini yazmıştım. Bu kez de öyle oldu. Bir sıcak savaş değilse
de, işsiz kalan ailelerin sayısını ve
yoksulluğu daha da arttıran bir süreç yaşanmakta. Elbette yetirmeye çalışan
kadınlar nedeniyle bu süreçte yine kadınlar daha fazla acı çekmekte. Ve tüm
bunların yanı sıra ekonomik olarak sıkıntı çekmeyen ailelerde de yine kadın tüm
gün sürekli temizlik ve yemek vs. hazırlama hali nedeniyle yine erkeklerden bir
nebze daha fazla yorulmakta ve sıkılmakta. Yani korona da yine en çok
yoksulları ve kadınları vurdu, Yoksul kadınları daha da fena vurdu. Korona
virüsün çıktığı ilk zamanlarda, virüsün herkes bulaşabildiğini gören pek çok
insan bu virüsün çok adil olduğunu, zengin yoksul gözetmeksizin herkese
bulaştığını söyledi. Ancak çok geçmeden durumun hiç de öyle olmadığı görüldü. Evet
belki virüs, insan ayırmaksızın herkesin vücuduna giriyordu, ancak süreç içinde
kapitalist düzende her zaman olduğu gibi yine
yoksullar ve giderek orta sınıf daha fazla olumsuz
etkilendiği görüldü..
Sağlık ve sevgiyle
kalın.