Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü. Öğle saatlerinde İzmir
Alsancak’ta yürüyorum. Gündoğdu Meydanı civarında bütün yollar kesilmiş,
sokaklar polis yığınından geçilmiyor. Tek tük sivil insan görüyorum, onlarda da
bir koşuşturmaca ve panik.
Hemen polise yaklaşıp sordum; hayrola bir durum mu var?
Polis, “Bugün HDP’nin mitingi var, ihbar aldık olay çıkacak diye..”
İzmir’de şimdiye dek bu kadar polisi bir arada görmemiştim.
Akşamüstü yapılacak miting için öğle vakti bütün yollar polis barikatı altına
alınmıştı. Bankaya uğradım, bütün çalışanlar tedirgindi. Banka müdürü “Bu
saatte müşteride olmam gerekir ama böyle kritik günde çalışanları yalnız
bırakıp gidemedim” dedi. Bankanın koruması da “Her an bankayı kapatıp
gidebiliriz” yanıtını verdi. Bankamatik başındaki kadınlar öfkeli bir şekilde
“Polisleri böyle görmek istemiyorum. Bugün Dünya Savaş Günü mü yoksa Barış Günü
mü, şaşırdım” diye söyleniyordu. İşyerleri, bankalar, birahaneler sıcakta
bunalmış polislere bir taraftan su ve çay servisi yapıyor, bir taraftan da
miting saatine kalmadan orayı terk etmek istiyordu.
Oysa Dünya Barış Günü nedeniyle sivil kurumların oluşturduğu
İzmir Barış Bloku, “El ele verip savaşı durduracağız” temasıyla miting
düzenlemiş ve olaysız şekilde bitirmişti.
Anlayacağınız; Korkunun gölgesinde Dünya Barış Günü
kutlanmıştı İzmir’de..
‘Suruç Katliamından sonra ne olmuşsa olmuş, gizli bir el;
sihirli bir dokunuşla Türkiye’yi süratle çatışmasızlık ortamından her gün şehit
cenazelerinin kalktığı kan gölüne sürüklemeyi başarmıştı. Coğrafyamızdaki kan
ve barut kokusu genizlerimizi yakarken, Türkiye’nin de ya aynı havayı soluması,
ya da muktedirin tek başına iktidarı uğruna yüreklere korkunun düşmesi
yetecekti.
Demokrasi sevdalısı İzmir’de 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde sokaktaki insanın gözlerinde ben bu korkuyu, endişeyi, tedirginliği gördüm, bizzat bu korkunun tanığı oldum. Korku üzerine inşa edilmiş bu senaryo başarıyla 1 Kasım’a kadar oynanırsa, işte ben o zaman korkarım: Muktedirin iktidar olmasından!..
.