Özgecan Aslan ve ikiyüzlü ahlakımız

Abone Ol
Bundan 4 yıl 8 ay önce korkunç bir haberle sarsılmıştık. Henüz 20 yaşındaki üniversite öğrencisi Özgecan Aslan, evine dönmek için bindiği minibüsten inememişti. Kaçırılarak istismar edilen ve öldürülen Özegecan'ın adı hafızalara kazındı.



Kamuoyunda derin bir infiale neden olan Özgecan Aslan cinayeti sonrası belki de o güne dek görülmemiş bir isyan başladı. Bu defa durum farklıydı. Özgecan erkek arkadaşı tarafından öldürülmemişti, yani yanlış tercihinin kurbanı olmamıştı. Alkollü değildi, gece eğlencesinden dönmüyordu, yani başını belaya sokacak bir şey yapmamıştı. Boşanma aşamasında değildi, yani eşine karşı bir kusuru yoktu. Su testisi su yolunda kırılmamıştı (!) Onun ölümünde bir neden-sonuç ilişkisi kurulamadı. Özgecan, bahaneleri bir kalemde sildi, toplumun alıştığı bütün kuralları alt üst etti. Onu ölüme götüren tek şey okulundan eve dönerken bindiği minibüstü.

Özgecan Aslan, cinayetin ve istismarın asla hak edilebilir bir şey olmadığını yüzümüze en sert şekilde vurdu. Öfkeliydik. Ne yapacağımızı, neye uğradığımızı şaşırmıştık. İsyandaydık. Özgecan'ı çok sevmiştik, sahiplenmiştik, yüzündeki masumiyete inanmıştık. Eğer yaşasaydı bugün 24 yaşında bir psikolog olacaktı. Binlerce insana yardım eli uzatacaktı, memleketine fayda getirecekti. Nasıl olurdu da böyle bir genç kadın yaşamdan adice koparılabilirdi? Bir saniye bile tereddüt etmeden birleştik. Mücadelede omuz omuzaydık. Nihayetinde Özgecan'ın katilleri ağırlaştırılmış müebbet hapis ile cezalandırıldı. İçimiz soğumadı belki ama karar kadın cinayetlerine karşı önemli bir aşama olarak kayıtlara geçti. Ancak bundan sonraki süreç sandığımız gibi, olması gerektiği ilerlemedi.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun verilerine göre Özgecan Aslan'ın ardından -11 Şubat 2015 sonrası- en az 1814 kadın kardeşimiz çeşitli bahaneler öne sürülerek öldürüldü. En az diyorum çünkü bu sayıya 2019 Ekim verileri henüz eklenmedi. Özgecan Aslan cinayetinin yaşandığı 2015 yılında 303, 2016 yılında 328, 2017 yılında 409, 2018 yılında 440 ve 2019'un ilk 9 ayında 354 kadının yaşam hakkı ellerinden alındı. Medeni halleri, eğitim durumları, siyasi görüşleri, yaşam tarzları birbirinden farklı binlerce kadın hayattan koparıldı. Hepsinin bildiğimiz bir ortak özelliği vardı; ölmek istemediler! Yaşıyorlardı, yaşamak istiyorlardı, nefes alıyorlardı, ruhlarının derinliklerinde bir şeyler arzuluyorlardı, bir telaşın içinde bir hayalin peşindelerdi... 

Şule Çet, Emine Bulut, Helin Palandöken, Necla Sağlam, Hüsne Aslan, Türkan Sarıkaya, Ceren Damar, Fatma Şengül, Feray Şahin ve daha niceleri... Ne yazık ki hiçbirini kurtaramadık. Ne yazık ki cinayetleri kategorize etmekten de kurtulamadık. Çünkü hala 'ama' demeyi bırakamadık.

Çünkü hala 6284 Sayılı Kanun ve İstanbul Sözleşmesi etkili bir biçimde uygulanmıyor. Çünkü hala şiddete uğradığında veya bir tehdit altında olduğunda ne yapacağını bilemeyen kadın kardeşlerimiz var. Çünkü hala okullarda toplumsal cinsiyet eşitliği konusu işlenmiyor. Çünkü hala şiddetten kaçıp karakola sığınan kadınları kocalarıyla barıştırmaya çalışan polisler var. Çünkü hala katillere iyi hal indirimi, tahrik indirimi uygulayan hukukçularımız var. Çünkü hala konuya yeterli hassasiyeti gösteremeyen siyasilerimiz yer işgal ediyor. Gidişat böyleyken sonucu farklı beklemek ahmaklık oluyor. Ama bence çok daha vahim bir şey var; böyle bir tablonun içinde susmak ahlaksızlık oluyor.