VENİ, VİDİ, VİCİ ve Tapu Kanunu

Abone Ol

Latince “geldim, gördüm, yendim” anlamına gelen bu meşhur söz, geçtiğimiz seçimlerde ve sonrakiler için özellikle Tapu Kanunu ve yabancılara ilişkin bir dizi düzenleme ile eşleştirilebilir özellik kazanmıştır. Vatandaşların kamusal hayatta görünür olmalarının temel üç göstergesi bulunmaktadır. Bunlar; Seçme ve seçilme hakkı; Dernek kurma, sivil toplum kuruluşlarına üye olma vb haklar ile Gösteri ve yürüyüşlere katılma hakkıdır. Belirtilen bu demokratikleşme göstergeleri, üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi’nin Yabancıların Yerel Düzeyde Kamusal Hayata Katılımına ilişkin düzenlemesinde de yer almaktadır.

1992 yılında imzaya açılmış ve 1 Mayıs 1997 yılında yürürlüğe giren (ETS, No:144) bu düzenleme Avrupa Konseyinin 46 üyesi (Rusya çıktığı için, önceki sayı 47 idi) tarafından bütün üyelerince hala kabul edilmiş değildir. Sadece 9 ülke bu şartı kabul etmiş olup, Birleşik Krallık, Fransa, Almanya, İsviçre, Belçika gibi ister krallık yönetimi, ister cumhuriyet modelleri içinde olsun, egemen/imperial ülkelerce kabul edilmemiştir. Türkiye de bu anlaşmayı kabul etmeyen ülkeler arasındadır. Bu anlaşmanın hızla kabul edilmemesinin temel nedeni, “güvenlik” ve ülkenin sürdürülebilir yönetim düzeni içinde yıllar itibariyle ortak kazanılmış değerlere sahip halkını koruma refleksidir. Oysaki Türkiye’nin de imzaladığı ama çoğu kere yanlış yorumlanan yerel yönetimlere idari ve mali özerklik (siyasi değil) önceleyen ve yerel halkın haklarının önceliği felsefesine dayanan “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı” bütün üye ülkelerce (46)  temel ilkeler itibariyle kabul edilmiştir.

Aslında vatandaş yapmıyorsan, yerel düzeyde hak ve borçlar açısından “tıpkı vatandaş gibi davran” ilkesi gereği sözleşmenin sonucu sadece yerel düzeyde , “merkezi değil”, yerel yönetimlerde başkan ve meclis üyelerinin yabancılar tarafından da seçilebilirliği idarenin takdiri içinde gelişecektir. Buna karşılık vatandaş olabilmek için akıcı bir şekilde bulunduğu ülke dilini konuşma yanında temel yurttaşlık bilgilerini de içeren kitapçıkların içinden hazırlanan soruları bilip de sınavlarını geçen kişiler,  geldikleri ülkeye sadık olacağına dair bir yemin de etmektedir. Bir ülkeden, bir ülkeye geldiğinde Avrupa’da ülkelere göre ortalama 1 ile 3 yıl arasında değişen seçimlere katılamama kuralı da bulunmaktadır. Hatta Fransa’da AB vatandaşı bile olsa, yerelde Belediye Başkanı olamamakta ancak meclis üyesi olabilmektedir. AB vatandaşı olan ancak ülke vatandaşı olmayan seçmen, Başkanı ancak seçme hakkına sahiptir. Ülkelerin kendilerini göçten koruma refleksi içinde geliştirdiği bu temel değerler Türkiye’de erozyona uğramış olup, acilen gözden geçirilmelidir.

Ayrıca yıllardır akademik olarak sadece yurt içi nüfus hareketliliği içinde düşündüğümüz yerel seçimlerde 6 ay o beldede oturma koşulunun kalkması da ayrı bir sorun alanı olarak, yabancıların,  vatandaş olup ertesi günü yerel ve merkezi düzeyde oy kullanabilme hakkı elde etmesi, ülkeye karşı bir aidiyet duygusu bulunmaması, çifte vatandaşlık gibi hususlar önemli konulardandır. Vatandaşlığa kabul etme, süre ve seçmen olabilme vb hususlar, güdümlülük dışında kalmak, kendi ülkesini ve milletini koruma açısından titizlikle koruma altına alınması gereken bir husustur. Osmanlı döneminde bile, 10 yıllık süreler bulunmaktaydı.

1934 tarihli ve 2644 sayılı sürekli düzenleme geçiren Tapu Kanunu bu konuların neresindedir? Köy kanununda, yabancıların İçişleri Bakanlığının iznine bağlı ikametgâh edinme konusu, il bütünü sınırlarına yayılmış şimdilik 30 Büyükşehri kapsayan 6360 sayılı düzenleme ileyabancıların yerleşim sınırlaması,10 yıldan fazladır, Türkiye’de çoktan aşılmıştır. Dağlık alan ülkesi olan Türkiye’nin(%74 ortalama) ile %93,2 alanı il ve ilçe merkezi alanında yabancılar belde statüsü içinde aşağıdaki düzenlemeye uygun toprak elde edebilmektedir.

(Yeniden Düzenleme: 29/12/2005-5444/1 md.; Değişik: 3/5/2012-6302/1 md.) Kanuni sınırlamalara uyulmak kaydıyla, uluslararası ikili ilişkiler yönünden ve ülke menfaatlerinin gerektirdiği hallerde Cumhurbaşkanı tarafından belirlenen ülkelerin vatandaşı olan yabancı uyruklu gerçek kişiler Türkiye’de taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinebilirler. Yabancı uyruklu gerçek kişilerin edindikleri taşınmazlar ile bağımsız ve sürekli nitelikteki sınırlı ayni hakların toplam alanı, özel mülkiyete konu ilçe yüz ölçümünün yüzde onunu ve kişi başına ülke genelinde otuz hektarı geçemez. Cumhurbaşkanı kişi başına ülke genelinde edinilebilecek miktarı iki katına kadar artırmaya yetkilidir (2644, md.35/1)

Cumhurbaşkanı, ülke menfaatlerinin gerektiği hallerde yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinimlerini; ülke, kişi, coğrafi bölge, süre, sayı, oran, tür, nitelik, yüzölçüm ve miktar olarak belirleyebilir, sınırlandırabilir, kısmen veya tamamen durdurabilir veya yasaklayabilir. (2644,md.35/3)

Bu iki düzenleme birlikte değerlendirildiğinde, ilçe yüz ölçümünün yüzde onunu ve kişi başına 60 hektar da olabilecek yabancılara hak görülen sahiplenmeye ilişkin düzenlemede, nüfus ilişkisi bulunmadığı hususu yıllarca tartışılırken, ülke menfaatleri gibi Cumhurbaşkanının takdir yetkisine dayalı sadece gerçek kişiler değil, şirketler de, yukarıda belirtilen ölçülerden bağımsız taşınmaz elde edebileceklerdir. Ayrıca vatandaş olmaları halinde de, Avrupa ülkelerinde de uzun süredir tartışılan ve bu nedenle çeşitli önlem alınan ülke yönetiminin güvenliğini de ilgilendiren “bizi kim yönetiyor” sorusu sorulabilmektedir.

Belirtilen bu düzenlemeler ülkenin daha demokratik ve müzakereci ortamlardan uzaklaşmaması yanında tarihi geçmiş ortaklığı ve gelecek ortaklığı ile aidiyeti duygusunun önemi içinde ucu açık bir değerlendirmeden uzaklaştırılmalıdır. Yoksa ne yerel ne de genel seçimlerde yerel halkı yönetime davet eden katılım çabası kavimler göçü gibi Türkiye’ye her yerden gelen veya kendi ülkesinden kolaylaştırılmış oy sağlanan ortamda yokuş yukarı bir mücadeleden öteye gidemeyecektir. Doğa kaynaklı afetlerin arttığı bir ortamda sömürgeci yayılımları görmek ve Avrupa Ülkelerinin Türkiye’mizi bırak Avrupa Birliği üye devleti olarak onaylamak, Avrupa Konseyinin kıdemli üyesi bile olsa “komşu” olarak da tanımlamadığını bilmek gerekir. Bu kaotik ortamda, sanal arsa satın alma konusu da incelemeye değerdir…