Hergün bizi üzen haberlerle karşılaştıkça bazı olumlu gelişmeleri gözden kaçırabiliyoruz. Bu yüzden bloglarımda arasıra çok çetin engellere rağmen bir şeyleri başaran kadınları tanıtacağım. [Hatta sizin bildiğiniz ve tanımamı istediğiniz kişiler varsa, haberim olsun, onlarla da görüşeyim.] Bu kadınların öykülerini anlatmak istememin iki nedeni var: Birincisi, bu kadınların sesini, yaşadıklarını pek fazla duymuyoruz, duymamız gerek. İkincisi, başarı her zaman tantanalı, heybetli adımlar demek değil. Özellikle kadınların yaşamında eğitimin etkisini ve başarıyı gündelik hayatta, küçük zannedilen ama çok anlamlı gelişmelerde görebiliyoruz. Daha da önemlisi, bu adımların zamanla toplumdaki yerleşik sistemlerde de etkisini göstereceğini ümit edebiliyoruz.
İlk başarı öykümüzün kahramanı 45 yaşındaki Feride Aydın. (Gerçek ismini kullanmama izin verdi). Feride Diyarbakır’in bir köyünde dünyaya gelmiş. 12 kardeşinden sekizi yaşamış, hiçbirisi okula gitmemiş. “Köyümüzde okul yoktu, babam ayrımcılık yapmadı, hiçbirimizi göndermedi” diyor. Eşi aslında akrabası. İzmir’de yaşıyormuş, köye gelip Feride ile evlenmiş ve birlikte İzmir’de oturmaya başlamışlar. Feride daha sonra ikisi hariç tüm kardeşlerini İzmir’e getirmiş. Dört kızı 31, 29, 23 ve 22 yaşlarında. İki de oğlu var, 15 ve 13 yaşlarında. İlk iki çocuğunu imkansızlıklardan okutamamış, onların eğitimleri yarım kalmış. Ama diğer çocuklarının okuması için çok uğraşıyor. Üçüncü kızı üniversiteyi bitirmiş. Dördüncü kızı da şu anda üniversitede okuyor. Erkek çocukları ise lise ve ilköğretimdeler. “Çocuklarım benden önce gelir” diyor. Onların iyi yetişmesi önceliği olmuş.
Ama hayali kendini geliştirmek olduğu için önce AÇEV’in okuryazarlık kurslarına gitmiş, ardından da Hayat Dolu Buluşmalar Programında kendini daha da geliştirmiş. Kurslar Karşıyaka Belediyesi Cumhuriyet mahallesi merkezinde oluyor. Merkezde Ayper Savcı büyük bir özveri ile çalışıyor, hem çocuklar hem kadınlara yönelik birçok etkinlik ve kurs var. Feride’nin Hayat Dolu Buluşmalar grubunun eğiticisi Emine Mercan Unan, Feride’nin bilgiye açık, cesaretli ve okumayı çok seven birisi olduğunu anlatıyor. Feride çocuklarıyla kitabı önce hangimiz bitireceğiz diye okuma yarışı yapıyor. “Ben onlara yetişemiyorum, ama olsun” diyor. Şu anda açık öğretime kaydolmuş durumda.
Okuryazarlık kursuna gitmeyi ilk düşündüğünde kaynanası “gitme gözün açılır” diyerek karşı çıkmış. Ama eşi onay verince kaynana daha fazla engel olamamış. Kocası hem eşinin, hem çocuklarının eğitimini destekliyor ve onlarla gurur duyuyormuş. Ama çevresindeki kadınların çoğunun eşlerinden böyle destek göremediklerini, bazı erkeklerin kıskançlık bahanesiyle kadınları evden dışarı bırakmadıklarını da vurguluyor. Bu iki programı bitirdiğinde gerçekten de gözünün açıldığını, üzerindeki korkaklık ve çekingenliği attığını düşünüyor. Eskiden bir markette fiyat sormaya utandığını, şimdi kimseye muhtaç olmadan alışveriş yapmanın, işini görmenin ne büyük bir nimet olduğunu belirtiyor.
Birkaç ay önce kendi başına iki çocuğuyla uçağa binmiş, 30 küsur yıl sonra Diyarbakır’a ablasını görmeye gitmiş. Köyünü görünce çok mutlu olmuş. “Köy değişmiş. Çeşme, elektrik, yeşillenmiş, güzelleşmiş, uzaktan baktım, çok güzel, ama artık ben orada değilim”.
Ablası ona hediye almak istemiş, önce ablasının vefat eden eşinden olan maaşını çekmek için bankaya gitmişler. Ablası banka kartı ile para çekememiş. Bankaya içeri girmişler, bir hata mı var diye sorunca hesapta para olmadığını, çocukların çektiğini öğrenmişler. Feride ablasının çok üzüldüğünü görmüş ve eve dönünce onunla konuşmuş. “Başkasının aylığını almak kanunen yasak. Yarın bankaya gidelim maaşı sadece senin çekmen için konuş, kendine güven” demiş. Ablasına korkmamasını, onu dışarıda bekleyeceğini söylemiş. Ertesi gün ablası bankada gerekenleri yapmış. Feride daha sonra yeğenleriyle de konuşmuş. “Anneniz paranın gerisini zaten size veriyor, parayı çekip onu zor durumda bırakmayın” diyerek durumu anlatmış.
Evet bunlar ufak adımlar, ama büyük gelişmeleri yansıtıyor. Feride’nin toplumsal yaşamda daha etkin bir rol alması, kendine güvenmesi, çevresiyle daha rahat iletişim kurup haklarını savunabilmesi ve sadece kendisini değil ailesini de daha ileriye götürmesi bir başarı öyküsü değil mi?