“Babaanne parka gidelim mi?”

“Babaanne parka gidelim mi?”

“Bugün olmaz yarın kadınlar günü için konuşmam var. Çalışıyorum.”

“Babaanne hep kadınlar için konuşuyorsun? “

“Kadınları benden çok mu seviyorsun?”

“Hiç olur mu? Seni herkesten çok seviyorum.”

“O zaman parka gidelim?”

“O zaman bir koşulum var.”

“Neymiş?”

“Sana, yorulunca kadınlar gününün öyküsünü anlatacağım.”

“Yaşasın babaanne, hadi gidelim.”

Fırat’ı sıkı sıkıya giydirir. Ankara’nın Mart soğukları ünlüdür. Bahçelerinin bitişiğindeki çocuk parkına giderler.

Babaanne hem oynayan Fırat’ı seyre dalar hem de çocukluğunda büyüdüğü mahallede tek çocuk parkının olmamasına hayıflanır. Oysa evlerinin çevresinde en az üç çocuk parkı vardır. Onların çocukluğunda çocukların parkı yoktu şimdi de var olan parklarda çocuk yok diye hayıflanır. Ne yaman çelişkidir bu? Yanıtsız soruların yanıtı sanki yaşamda saklıdır.

Fırat’ın babaanne seslenişi ile düşüncelerinden sıyrılır.

“Babaanne, beni sallar mısın?”

“Geliyorum” diye seslenir.

Salıncakta sallanan Fırat’la anlatacağı öyküyü sadeleştirmeyi düşünür.

Öyle yalın anlatmalıyım ki, Fırat anlasın!

Kısa cümlelerle, duru, dingin bir anlatım olmalı. Yetişkin insanlara anlatmıyorsun. Panel coşkusuna kendini kaptırırsan çocuk sıkılır. Bir daha kadınlar günü sözünü duymak istemez. Ne kadar yalınlaştırabilirim ki?

Onlarca yıldır anlattığın öyküyü bir de çocuğa anlat. Masal gibi, öykü gibi… Biraz alla pulla, nasıl anlatırsan öyle kalır. Sonunda bir hak kazanımı öyküsü değil mi? Güzel anlatırsan Fırat’ta haklarını güzel savunur. Kadınlarını sever. Fırat’ın yeni bir isteği ile kendine gelir.

“Babaanne biraz daha hızlı salla!”

“Tamam, bitanem, sıkı sıkıya tutun olur mu?”

“Tuttum babaanne, hadi salla, sallaaaaa!”

İkisi de o hızla biri salıncakta biri düşlerde sallanırlar…    

Yeter Fırat’ım, hadi gidelim.

Fırat biraz mızmızlanır bir iki sallama sonrası hız düşer ve Fırat salıncaktan iner. Güneşli bir gündür. El ele babaannenin oturduğu banka gelirler. Babaanne kitabını ve okuma gözlüğünü çantasına koyar yine el ele eve doğru yürürler…

Babaannesi, Fırat’a kadınlar gününü evde anlatmaya kararlıdır. Çünkü Fırat’ın, “Kadınları benden çok mu seviyorsun?” sorusu içine oturmuştur. Coşkuyla eve girerler. Babaanne onu mutfağa yöneltir. Meyve tabağını hazırlar ve Fırat’ı karşısına alır.

“Söz verdin şimdi beni dinleyeceksin.”

“Tamam, babaanne, çabuk anlat!”

“Çabuk olmaz, bitinceye kadar dinleyeceksin.”

Amerika’nın New York şehrindeki dokuma işçisi kadınlar, iki istekle greve çıkıyorlar. “Grev ne babaanne?” Gülüşürler. Babaanne toparlanır ve yanıt verir. “Grev, istenen haklar verilmezse iş bırakmasıdır.”, “ Annem, bana harçlık vermezse bende okula gitmem.”, “Hiç olur mu, okul işyeri mi, fabrika mı?” Sözümü kesersen öykü uzar gider. “ Sende bilmediğim sözler söyleme olur mu?”  Babaanne içinden “eyvah!” der.

‘Dünya Emekçi Kadınlar Gününü, 8 Mart’taki New Yorklu tekstil işçisi kadınların mücadelesine borçluyuz. Emekçi kadınların büyük bedeller ödeyerek başlattıkları mücadelenin iki isteği vardır.

Birincisi ‘eşit işe eşit ücret’ ikincisi ‘çalışma saatlerinin kısaltılması’ bu iki nedenle çıktıkları direniş sonunda olaylar olur. Güvenlik kuvvetleri ile çatışmalar başlar.

“Babaanne, Biber gazı mı sıktılar?”

“İlahi oğlum, o dönemde biber gazı ne arasın?”

Ama katı kalpli insanlar hep vardı. Dün olduğu ve bugün de olduğu gibi. Kadınların bu başkaldırısını hazmedemeyen fabrika sahibi, kadınların üzerinden fabrikayı kilitleyip ateşe verdi.

Yangın çıktı. Yüzün üstünde kadın yanarak can verdi.

Bu olaydan yarım asır sonra Almanyalı kadın Clara Zetkin 1910 yılında Kopenhag’da toplanan ikinci kongrede 8 Mart’ı o gününün anısına “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak duyurulmasını ister. Kongre karar alır. ‘8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ olarak kabul edilir.  

1975 yılında toplanan Birleşmiş Milletler bu kararı değiştirir.

8 Mart bundan böyle ayrım yapmadan “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanmaya başlanır.

O günden sonra “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlansa da dillerde şarkı olan o gün “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak söylenir ve anılır.

Babaannen kadın hakları savunucusu olduğu için her yıl Mart ayında kadın hakları konuşmak için yollara düşer, konferanslara katılır. Ben yaşlanınca sen de büyüyünce her yıl Mart ayında babaanneyi bu toplantılara götüreceksin.  

“ Söz mü? Anlaştık mı?”

“Çikolata verirsen söz, anlaştık.”


8 Mart’ta tüm dünyada kadınlar konuşuyor, sorunlar dillendiriliyorsa; bunu o eyleme ve o emekçi kadınlara borçluyuz. O kadınları ve bugünü dünyaya duyuran kadınları seviyorum. Mücadeleleri önünde saygıyla eğiliyorum.

1857’den 2019 değişen bir şey yok.

Yine kadınlar ‘eşit işe eşit ücret ve çalışma saatlerinin kısaltılmasını istiyorlar.”

Bence 8 Mart henüz kutlanacak gün konumuna gelemedi.

“Anladım babaanne, ama artık uykum geldi…”