“Ey iman edenler / inananlar / güvenenler! İçki, kumar; her türlü kolay kazanç amaçlı şans oyunu, putlar / kulluk edilen nesneleri, kişileri temsil eden işaretler; semboller ve fal okları / gelecek hakkında kehanette bulunmak / fal bakarak gelecek okumak / tüm kehanet araç ve gereçleri şeytan işinden zarar veren şeylerdir. Bunlardan kaçının / sakının ki kurtuluşa eresiniz.”(Mâide,90)
“Fal oklarıyla gelecekte sizleri neyin beklediğini öğrenmeye çalışmak fısktır / kötü bir eylemdir; çünkü bu yoldan çıkmaktır.” (Mâide,3)
Yukarıda yer alan fal ile ilgili uyaran ayetlerden sonra, kendimize şu soruları sorabiliriz! Fala bakan, aslında bizim gibi yaratılmış bir kul değil mi? Bizlerden bilgice üstünlüğü ne ki, bize, yaşamımızda alacağımız kararlar, yapacaklarımız hakkında taşa, suya, kahveye, avucumuza bakarak(?!) öngörülerde bulunabilsin, hayatımıza yön verebilsin?
“Allah’ın sınırlarını çiğneyen / aşan, kendi kendine yazık / haksızlık etmiş olur / kendi zararınadır.”(Talâk,1)
İnananlar için durumun bir de başka boyutu var! Hem Yüce Yaratıcı’ya inanıp, geleceği sadece Allah’ın bilebileceğinin bilincinde olup; hem de bir insandan gelecek hakkında bilgi almaya çalışmak çelişmez mi? Üstelik Yüce Yaratıcı geleceği bilerek yaşamamız bize faydalı olsaydı, bu durumu kendi yaratırdı. Bu merak neden?
“Göklerde ve yerde, Allah’tan başka kimse gaybı / geleceği bilemez.”(Neml,65)
“Tüm işler Allah’ın izin vermesiyle olur / bütün işler Allah’a bağlıdır.”(Ra’d,31)
“Bütün iş ve oluş / tüm yetki ve sorumluluk Allah’ındır.” (Âlî İmran,154)
“Doğrusu biz cinler, gökler âleminden bilgi / duyum alabilmek için yakın göğü araştırdık ve onu parlak yıldızlar ve gök cisimleriyle donatılmış bulduk. Biz cinler, Kur’an ile tanışmadan önce, neler olup bittiğini öğrenmek için, gözetleme yerlerinde beklerdik / yıldızların hareketlerinden falcılık yapardık. Rabbin yerdekiler için iyilik mi, kötülük mü istediğini öğrenmeye çalışırdık. Ama Kur’an ile tanıştıktan sonra, gaybe ait bilgileri Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceğini öğrendik. Şimdi artık, yeryüzündekiler için bir kötülük mü istendi, yoksa Rableri, onlar için doğru ve güzel olanı / iyilik mi dilemiştir, biz bilmeyiz / hiç bilmiyoruz.”(Cin,8,9,10)
Çoğunun okur-yazarlığı şüpheli falcılar-cin tasallutundan kurtarıcılar(?); insanların kehanete, bilinmeyene, mistik, gizemli olana ilgisini, merakını sömürmektedirler. Diyelim ki, falcı, “Allah’ın izni ve yardımı ile” gelecek hakkında bilgilendirdi(bilebilme gücünü Allah bizleri denemek için veriyor olabilir mi?); peki, olabilecekleri durdurabilme, değiştirebilme gücü var mı? Hayatın akışına, yönlendirmeleri ile müdahale etmiş, belki de hiç gerçekleşmeyecekler ile boşuna, yaşamımızda korkuyu yerleştirmiş, bizleri oyalamış olmuyor mu?
“Hiç bilmediğin bir şeye inanıp, ardına düşme.”(İsrâ,36)
“Allah, herkesin kendi isteğiyle tercih ettiği iyi ya da kötü şeyi gerçekleştirir.”(İbrahim,27)
“Nefislerinin bencilliğinden / bencilce hırslarından arınanlar, kurtulup, başarıya ulaşanlardır.”(Haşr,9)
Olayları sorgulama-araştırma-incelemelerden sonra üzerimize düşen görevleri azimle yapıp, sorumluluklarımızı tam bir bilinçle yerine getirsek ve tevekkülü işletsek (son kararı Allah’a bırakmak), yani olacakları Yüce Yaratıcı’nın muhteşem akış sistemine bıraksak daha başarılı-mutlu ve umutlu olmaz mıyız?
“Ey aklı olanlar / ey akıl ve gönül sahipleri! Allah’ı dinleyin ki, ortak koşmaktan / kötülüklerden kurtulabilesiniz.” (Mâide,100)
“Allah, hiçbir kimseye, kendisine verdiği şey dışında bir sorumluluk yüklemez. Allah bir zorluktan sonra, bir kolaylık getirecektir.”(Talâk,7)
“Hiç kimseye kaldıramayacaği bir yük yüklemeyiz.”(A’raf,42)
“Güçlüklere göğüs ger; çünkü sana güçlüklere göğüs germe / mücadele gücünü veren Allah’tan başkası değildir. Çünkü, Allah, Kendi bilincinde / saygılı olanlarla / erdemli davrananlarla ve dolayısıyla iyi işler yapanlar / güzel ahlâk sahipleriyle birliktedir.”(Nahl,127,128)
“Ey akıl ve vicdan / sağduyu sahipleri! Düşünün de artık ibret / ders alın!”(Haşr,2)
Kur’an’ın zihin açan, gerçekleri gösteren, aklı çalıştıran ve hayatı, yaptıklarımızı sorgulatan ayetleri ile tanıştıktan sonra, insanın bakış açısı tamamen değişir, dayatmalardan, öğretilmiş yanlışlardan kurtulur ve kendi doğrularını oluşturmaya başladığı için özgürleşir.
“Sizi cehaletin karanlığından, bilimin aydınlığına çıkarmak için, kulu Muhammed’e, Söze dayalı apaçık ayetleri / ilkeleri indiren Allah’tır.”(Hadid,9)
“Eğer biz bu Kur’an’ı bir dağa indirseydik / dağın sorumluluğuna verseydik, Allah korkusundan / Allah’a olan saygıyla, sevgiyle ve bilgiyle ürpertiden, gönülden baş eğmiş / hûşû ile boynunu bükmüş, paramparça olduğunu görecektin.”(Haşr,21)
“Allah size açık-seçik hükümlerini bildiriyor / açıklıyor / anlatıyor ki sapmayasınız / şaşırmayasınız.”(Nisa,176)
“Allah’ın söylediği Gerçeğin tâ kendisiydi.”(İbrahim,22)
“Allah, Gerçeği / Hâkikati / Hâkkı, Kendi Kelimeleriyle / Sözleriyle ortaya çıkarır / suçlular hoşlanmasa da, Allah Sözlerinin Gerçek olduğunu ortaya koyacaktır.”(Yunus,82)