Kirliliğin “geri kazanılamayan atıkları” bugün gibi, tarihte eski kentlerin de başlıca sorunuydu. Romalılar küvetlerin boşaltılması, savaş arabalarının gürültüsü ve diğer kalabalıktan doğan sorunlardan şikâyet etmekteydi.
Kirliliğin “geri kazanılamayan atıkları” bugün gibi, tarihte eski kentlerin de başlıca sorunuydu. Romalılar küvetlerin boşaltılması, savaş arabalarının gürültüsü ve diğer kalabalıktan doğan sorunlardan şikâyet etmekteydi. 19. Yüzyılda birçok Avrupa kentinde en ciddi sorun sağlığa ilişkindi. Daha o zamanlarda bazı günlerde Londra’da Thames nehrinin kokusundan Birleşik Krallık Parlamentosunun toplanamadığına literatürde dikkat çekilmektedir. Kentin kalabalıklığı ile atıklar birleştiğinde salgın hastalıklar kaçınılmazdı. Kent alanlarının kullanımında yoğun çöp yığınları, kıra göre daha çok dikkati çekmekteydi. Ayrıca, kırdan kente gelen nüfus yerleşimlerde çok daha fazla sorunun doğmasına yol açmaktaydı.
Nüfus yoğunlaşması ve evsel atıklara ilave olarak 19.yüzyıl başlarından itibaren endüstriyel büyüme yeni madde ve enerji kaynaklarının kullanımına yol açmıştır. Endüstride kullanılan ve belirli bazı alanlarda yoğunlaşan kimyasal maddeler insan hayatı için zehir etkisi taşımaktadır. Yine 20.yüzyılda kimyasal ve plastik endüstrisinin gelişiminin çevre üzerine olumsuz etkileri inkâr edilememektedir. 21.yüzyıla girerken, yerleşim sorunlarını kentler çözebilmiş değildir hatta yenileri de ilave olmuştur. Ancak, geri kazanılabilen atıklar, borsa konusu olabilmekte kaynak kullanımında tasarruf kadar gelir de sağlanabilirlik, yönetiminde özenli davranmaya, yerel yönetimleri yönlendirmektedir.
1992 Haziranı’nda Rio’da bir araya gelen ülkeler, “Dünya Çevre ve Kalkınma Konferansı” sonrasında imzalanan Rio Deklarasyonu ve Gündem 21 belgelerinde sırasıyla “Atıklarda İşbirliği” ve “Çöp, Katı Atık ve Kanalizasyon Yönetimi” konuları ayrı başlıklar altında düzenlenmiştir.
Çevre koruma, bir ideolojidir. Gelişmişlik düzeyi ve siyasal rejim farklılıklarına bağlı olmadan, dünyanın “ortak sorunu” olma özelliğindedir. Çevre politikasını; “üretim sürecinde metot ve kalite kadar, kamu sağlığı ve doğal kaynakların korunması anlamını taşıyan çevre kalitesiyle de ilgili siyasal-yönetsel kararlar bütünü olarak” tanımlarsak, çevre yönetim sistemlerinin üretim-tüketim sürecine doğrudan katılımını benimsemek, “çağdaşlığın” gereği olduğu kadar etkin çevre politikasının doğal olarak en iyi uzlaşma anlamını içerdiği inancının da bir sonucudur.
Nihai tahlilde, çöplerin toplanması stratejik bir konudur. İnternetten tarandığında 7 gün 24 saat farklı özelliklere sahip çöplerin toplandığına ilişkin bilgilere erişilebilmektedir. Kuşkusuz toplama ve değerlendirmede iyi modeli arama, belediyenin büyüklüğü, ekonomisi ve çöpün tipi ile ilgilidir. Çöpün en uygun toplanma saatleri iş giriş-çıkış saatleri dışındaki saatler olarak bilinmektedir. Sabah çok erkenden veya gece toplamak, bazı iş kollarının çöp üretme saatleri içinde ise de, genelde uygun görülmektedir. Bazen saat 9.30 veya 17.40 gibi kent merkezinde önümüzde giden çöp kamyonlarına, kamu hizmeti yaptığı için tahammül edilse de, zamanın uygunluğunun sorgulanması akıllardan geçmiyor değildir.
1998’li yıllarda İzmir Yerel Gündem 21 çalışmaları içinde, Kent Konseyi toplantısında, Almanya’dan bir örnekle çöp toplama çalışması gösterilmişti. Bu bilgilendirmede en çok dikkatimizi çeken, o tarihte çöplerin Almanya’da sabahın çok erken saatlerinde toplanıldığı, halkın sokağa yoğun çıkışları başladığında sabah 8.00 gibi, çöp toplama ekiplerinin idari merkezlerine çoktan döndüğü idi. Şimdilerde tiplerine göre toplama saatleri duraklarda yazıyor. Ülkelerin sosyo-ekonomik, teknik, demografik ve coğrafya koşullarını gözeterek ulusal katı atık yönetimi politikalarını geliştirmelerine ve uygulama stratejilerini günün gelişen ve değişen koşullarına göre hızla gözden geçirerek yeniden yapılandırılması, görülen o ki, önem taşımaktadır. Çöp hizmetlerinde daha çok gece toplamayı tercih, çalışma hakkı içinde, toplam çalışma saatlerini aşmıyorsa, ek bir ücretlendirme gerekmediğinden tercih edilebilir bir yöntemdir.
Bir de halının altına süpürmeler var. Kars ilimizin Ani harabeleri yanında Ani/Ocaklı köylüsü arazi yoluyla 5 km, otoyol ile 15 km yakınında Arpaçay barajı olsa da bu barajdan yararlanamıyor ve hemen hemen 17 km uzaklıktaki Başgedikler bölgesinden su alıyorlar. Oysa arazi yoluyla 5 km uzaklıkta Söğütlü/Ataköy yerleşimindeki (Güllüca mezrası), tarihten beri kullanılagelen debisi yüksek su kaynağı olarak bilinmektedir. Son yıllarda bu kaynağın kamu kullanımı ortadan kaldırılarak bloke edildiğine ve yerleşiklerin kaliteli suya erişemediğine 2012 Eylül içinde bölgedeki çalışmalarımız sırasında dikkatimiz çekilmişlerdir. Köylüler kaliteli suya erişimi dava konusu yapsa da, çözümlenebileceğini pek düşünmüyorlar. Politik olarak yabancılaştıkları gibi, artık iyice bıkkınlık getirmişler ki kendilerince bir çözüm geliştirip, İzmir’in Bornova ilçesindeki Doğanlar mahallesini göçle oluşturmuşlar. İyi yönetmek ya da yönetememek derken bu konuları düşünmeden edemiyoruz. Günümüzde, hemen her konunun etki ve tepki ilişkileri ile bağlantılı olduğunun bütünleşik değerlendirilmesi yanında yerel, bölgesel hatta ulusal anlamda önem kazandığı açıkça görülmektedir. Öte yandan değişen iklim koşullarında suyun mülkiyeti ve kamu yararı konusunun, suyun yönetimi stratejisine esas teşkil edecek şekilde, çok yönlü yeniden gözden geçirilmesi, önceki kabullerin raf ömrünün değerlendirilmesi, ertelenemeyecek bir önem taşımaktadır.