Geçen haftalarda Ege'nin belde ve köylerine gittim. Erkekler kahvehanelerde oturmuş, kara kara düşünüyordu; Yeni yasayla köy ve beldelerimiz kapanırsa cenazemizi nasıl gömeceğiz, diye.


 



Geçen haftalarda Ege'nin belde ve köylerine gittim. Erkekler kahvehanelerde oturmuş, kara kara düşünüyordu; Yeni yasayla köy ve beldelerimiz kapanırsa cenazemizi nasıl gömeceğiz, diye. İkinci olarak düşündükleri de evlilik işlemleri..ve tabii arkadan su faturaları..



Köyün muhtarı anlatıyor: "Benim hayvanlar günde on ton su içiyor. Bunlar bizimle alay ediyor galiba. Gelecek faturayı düşünemiyorum bile, şaka gibi.." Arkadan gülüşmeler..            



Günümüzde demokrasinin beşiği olarak adlandırılan yerel yönetimler, işleyiş ve anlayış bakımından “demokratikleşme” yolunda önemli  değişimler geçirmeye başlamıştır. Demokratik yerel yönetim, belde veya köy halkının ortak ihtiyaçlarına cevap vermek, toplumsal ve  kültürel alanda yerel hizmetlerini görmek için kurulan; bu hizmetleri yerel topluluğun yararları doğrultusunda yerine getiren ve  hiçbir ayrım gözetmeksizin insan faktörünü yerel demokrasinin temeli sayan, şeffaf, çoğulcu ve katılımcı demokrasi ilkelerini yaşama  geçiren bir yönetim biçimidir.



Türkiye bu yönetim biçimini 20 yıl önce "Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Sözleşmesi"ni imzalayarak yürürlüğe koymuştur.Bunun  yanısıra demokrasilerde yerel  mekanizmaların güçlenmesiyle kadınlar sosyal hayatın içinde daha aktif rol alabilecekleri gibi  politikada da daha etkin hale geleceklerdir



Ancak AKP 2012 yılında çıkardığı 6360 sayılı yasa ile 1592 belediye, 16 bin koy muhtarlığı 29 il genel meclisini 2014 Mart ayından  itibaren tamamen işlevsiz kılıyor. 2008'de nüfusu 2 binin altına düştüğü gerekçesiyle kapatılanlarla beraber belde olmaktan çıkacak  yerel birimlerin sayısı 1815'i buluyor. Böylece Yerel hizmetlere erişebilmek zorlaşırken, yaşam pahalılaşmış, kapatılan beldelerdeki  halk,  şehrin en lüks semtinde ödenen su parasına ve emlak vergisine denk bir bedel öder duruma getirilmiştir. Belde iken vatandaş  hizmetlere erişebilirken, belde belediyelerinin kapatılmasıyla vatandaş hizmet alamaz hale gelmiştir.



Bunun üzerine Yerel halkın görüşleri alınmadan 1815 belde belediyesinin kapatılmasını öngören 6360 sayılı yasanın iptali için  Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.



İnanıyorum ki; Anayasa raportörleri, belde halklarını hiçe sayan böylesi adaletsiz ve o yörelerin insanlarını yalnızlaştırmayı  amaçlayan 6360 sayılı yasanın Türkiye koşullarını zorlayacağını ve Avrupa Konseyinin yerel demokrasi felsefesine de aykırı olduğunu  düşünerek,insan hakları ihlali niteliğindeki bu yasayı iptal edecekler ve "Köylü Milletin Efendisidir" anlayışını tekrar kendilerine  iade edeceklerdir.



Türkiye'de yerel yönetimlerin yapılanması konusunda önemli çalışmalara imza atan, Dokuz Eylül Üniversitesi İİBF Kamu Yönetimi Bölümü  Öğretim Üyesi Prof.Dr. Zerrin Toprak kapatılan belediyelerle ilgili soruna son noktayı koyuyor:



"Avrupa Konseyi’nin 47 üyesinden biri olan Türkiye; 1993 yılında Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Sözleşmesi’ni yürürlüğe koymuştur.  Sözleşme hükümlerine göre, yerel yönetimlerin sınırlarında bir değişiklik yapılması gerektiği hallerde, yerel halkın görüşüne  referandum gibi araçlar yoluyla başvurulması zorunluluktur. Oysa Türkiye’de ki belde belediyeleri, yerel halkın rızaları alınmadan  kapatılmıştır. Bu bağlamda gerek Avrupa Konseyinin kuruluş felsefesi, gerekse mevzuatımızdaki insan hakları ve demokrasinin temel  dayanağı olan “katılım ilkesi” göz ardı edilerek, toplumun demokratikleşmesine hizmet eden kurum ve kuruluşlar ortadan  kaldırılmıştır.



Yasaların etik yönde bir toplumsal sürdürülebilirlik hedefi olmalıdır. Türkiye bir Avrupa ülkesi olarak usulüne uygun yürürlüğe  koyduğu bir uluslar arası anlaşma olan Avrupa Yerel Yönetimler Sözleşmesi’nin lafzına ve ruhuna uymalı ve belde belediyelerinin  kapatılmasıyla ilgili karar için sınır değişikliği yapılan yöredeki “yerel halkın değerlendirmesine” başvurulmalıdır."



Ortak akılda buluşmak dileğiyle..