Başkanın Adamları, özgün adıyla ( Wag The Dog) filmini görmeyen pek az insan vardır. 1997 yapımı Barry Levinson'un yönettiği ve yapımcılığını Robert De Niro ile yaptığı, senaryosunu ise Hilary Henkin ve David Mamet'in yazdığı politik bir komedi filmidir.
Başkanın Adamları, özgün adıyla ( Wag The Dog) filmini görmeyen pek az insan vardır. 1997 yapımı Barry Levinson'un yönettiği ve yapımcılığını Robert De Niro ile yaptığı, senaryosunu ise Hilary Henkin ve David Mamet'in yazdığı politik bir komedi filmidir. Film Clinton skandalına yakın zamanlarda çekilmiştir. Eleştirmenler tarafından iyi eleştiriler almıştır.
Seçimlere çok az kalmıştır. Başkan ve diğer rakipler birbirlerinin açığını yakalamaya çalıştığı zamanlardır. ABD tam bu seçkiye hazırlanırken, bir skandal ortalığı karıştırır. İşte tam burada algı yönetimi devreye girer,..
Bizde son zamanlarda moda oldu.. Televizyonlarda tartışma oturumlarına katılanlar "algı yönetimi" sözcüğünü dillerine pelesenk ettiler.
Nedir Algı yönetimi?
İnternet dünyamızın üç önemli ansiklopedisine, sözlüğüne baktım.. Wikipeida, Ekşi Sözlük ve Uludağ Sözlük'e göre ilk kez Amerikan Ordusu tarafından ortaya konan algı yönetimi, "istihbarat sistemlerinin ve liderlerin resmi tahminleri, dıs ilişkileri ve resmi eylemlerini etkilemenin yanında, toplumların duygularını, motivasyonlarını, etkilemek amacıyla yapılan yayınlar ya da seçilen bilgiler ve göstergeleri inkar etme eylemidir" diye ifade ediliyor. Yani algı yönetimi; duygu, güdü ve muhakemelerini etkilemek amacıyla, izleyicilere, seçili enformasyonu ve sinyalleri taşıyan ya da inkar eden faaliyet.
Bizde bu işi en iyi Recep Tayyip Erdoğan yapıyor. Belli bir kitle açısından düşünürsek de gayet kolay yapıyor bu işi.. Erdoğan'ın elinde sadece kendi kapalı çevresiyle etkileşimde olan, sorgulama, okuma, mantık yürütme peşinde olmaktansa, kendisine iletilenlere (çoğunlukla televizyondan) inanmakla yetinen çok büyük bir kitle var. Şu an için bu kitle AKP'nin kemik seçmen kitlesidir. Erdoğan'a mevcut seçmen kitlesini korumak için malzeme lazım. Elinde medya varsa, bu da çok kolay. Önce medyadan asılsız bir haber yayılır, ertesi gün başbakan bunu meydanlarda defalarca dillendirir, bu da televizyonlarda defalarca yayınlanır. Örneğin Gezi olayları sırasında "camide içki içtiler" yalanı tam da bu şekilde gerçekleşmiştir. Caminin olaylara tanık müezzini tarafından yalanlanmış olmasının artık hiçbir önemi kalmamıştır. Zira müezzinin yalanlaması başbakanın iddialarının ulaştığı kadar kitleye hiçbir zaman ulaşmayacaktır. Ulaşsa da, koskoca başbakanın günlerdir söylediği şeylerin inandırıcılığı bir cami müezzinine kıyasla çok daha fazla olacaktır.
Erdoğan, "Kürtaj cinayettir, Uluderedir" çıkışıyla da, "en az üç çocuk" çağrısıyla da, tarihin en büyük rüşvet ve yolsuzluk olayını tersine çevirip 30 Mart'tan zaferle çıkmayı başarmasıyla da, çok iyi bir algı yöneticisi olduğunu ortaya koymuştur.
Şimdi de Cumhurbaşkanlığı adaylığına uzanan yolda Erdoğan 10 Ağustos'a kadar, yine toplumun beyninde fırtınalar koparmaya hazırlanıyor. 2015; Sözde Ermeri Soykırımı'nın 100. yıldönümüdür. Ve de Türkiye'de milletvekili seçimleri yapılacaktır. Şimdiden Erdoğan, 24 Nisan'da 8 dilde verdiği taziye mesajıyla, on yıllardır çözülmeyen bu sorun için kamuoyunda yeni bir tartışma açıyor.. Ve hemen akabinde de çocuk istismarı ve cinayetlerini gerekçe göstererek yıllar önce yasalarımızdan çıkarılan idamı tekrar toplumun gündemine sokmak istiyor.. Ve kendini Cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmalarından mümkün olduğunca uzak tutarak halkın algısını başarıyla yönlendiriyor.
Biz ise her gün değişik fragmanlarla oynanan filmi sadece seyretmekle yetiniyoruz.
İyi seyirler Türkiye...