Öldürülmediğimiz, şiddet görmediğimiz, aşağılanmadığımız, sömürülmediğimiz, emeğimizin değer kazandığı, eşitlikçi, özgür ve barış dolu bir dünyada yaşamak dileğiyle 1 Mayıs İşçi Bayramınızı kutlar, bu anlamlı günde polis marifetiyle üzerine atılan gaz bombasından yaralanan 17 yaşındaki sevgili DİLAN’a acil şifalar dilerim.   Türkiye hızlı bir değişimden geçiyor.


 



Öldürülmediğimiz, şiddet görmediğimiz, aşağılanmadığımız, sömürülmediğimiz, emeğimizin değer kazandığı, eşitlikçi, özgür ve barış dolu bir dünyada yaşamak dileğiyle 1 Mayıs İşçi Bayramınızı kutlar, bu anlamlı günde polis marifetiyle üzerine atılan gaz bombasından yaralanan 17 yaşındaki sevgili DİLAN’a acil şifalar dilerim.



 


Türkiye hızlı bir değişimden geçiyor. Giderek otoriterleşen bir sistem haline geliyor. Gün geçmiyor ki; Meclis’te ve sokakta bir olay olmasın..


 


Son bir ay içinde; Tabelalardan T.C. kaldırıldı halk sokaklara döküldü,


Akiller atandı, toplum protestoya başladı,


Yiyeceğimiz, içeceğimiz, süsleneceğimiz herşeye yasak geldi,


Hapishaneler bir taraftan dolarken, öbür taraftan boşaltıldı,


Gençler parasız eğitim istediği için tutuklandı,


Meclis Genel Kurulunda kadınlar üzerinden yapılan tartışmalar hızını arttırdı.


 


Meclis'teki cinsiyetçi dil biz kadınları rencide ederken yaşanan son iki olaydaki politik farkı irdelemek istiyorum: Önce, Bülent Arınç kürtaj ve sezaryen meselesinde vajina tartışması ile gündeme geldi. CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın "Başbakan vajina bekçiliğini bıraksın" dediğinde Arınç, Nazlıaka'ya "Kürtaj meselesi konuşulurken siz öyle bir söz sarfettiniz ki benim yüzüm kıpkırmızı oldu. Evli, çocuğu olan bir bayan milletvekili, kendisiyle ilgili organını nasıl böyle açıkça konuşabilir, nasıl bundan yüzü kızarmaz" dedi Ve şöyle devam etti: “Ben mahçup bir insanım, her cümlenin başında Sayın Bakan Bülent Arınç diyerek bana dönmeye gerek yok. Zarif bir hanımefendinin ikide bir dönüp bana bakmasından doğrusu sıkılabilirim. Yoksa dönüp her defasında bakabilir. Benim için bir eksiklik değil."


 


Nazlıaka'nın şahsına yapılan bu küçültücü ve aşağılayıcı konuşmalar karşısında AKP'nin gerek kadın gerekse erkek milletvekillerinden hiçbir tepki, hiçbir kınama gelmediği gibi diğer partiler de pek umursamadı.


Nazlıaka'nın bir kadın olarak Meclis çatısı altında karşılaştığı bu yalnızlığı kim yaşamak ister?


 


Diğer konu ise Meclis çatısı altındaki Kamer Genç- Fatma Şahin tartışması. Kamer Genç, Fatma Şahin'e "Atatürk kelimesini ağzına almıyor. Atatürk kelimesini anmak, sizi çok mu rahatsız ediyor? Acaba Atatürk, bu Cumhuriyet'i kurmasaydı, siz hangi devletin vatandaşıydınız, o makamda oturacak mıydınız? Otursaydınız hangi tarikat mensubu kitlenin, bilmem kaçıncı hanımı durumuna düşerdiniz? Atatürk'ün getirdiği nimetleri inkar etmeyin" dedi ve kıyamet koptu.


 


Burada Fatma Şahin'in özelinde bir suçlama olmayıp sadece rejim değişikliğinde tüm kadınların karşı karşıya kalacağı bir tehlike anlatılıyor. O tehlike o kadar büyük ki; Bakan Şahin bunu duyduğunda kendine yapılan bir terbiyesizlik olarak algılıyor ve bir kadın duyarlılığıyla isyan ediyor.


 


Özellikle Aileden Sorumlu Bakan olduğu için Genel Kuruldaki tüm partiler Bakan Şahin'den özür diliyor ve Kamer Genç'e kınama cezası çıkıyor.


 


Aslında Kamer Genç'in sarfettiği "hangi tarikat mensubu kitlenin, bilmem kaçıncı hanımı durumuna düşerdiniz?" sözcüğü tam da gündemin ortasına düşüyor. Hem de Türkiye, "Muhteşem Yüzyıl" dizisini izlerken...


O dönemin 'Kadınlık halleri' ne kadar ortada; ezilmişlik, aşağılanma, kimliksizlik, haysiyetsizlik, şiddet, korku...


 


"MUHTEŞEM YÜZYIL'I izlerken o dönemlerde yaşamadığım için binlerce kez şükür ediyorum. Seyrederken bile kabus! Bu kabusu bütün kadınların yaşadığına yürekten inanıyorum.


 


İçinde bulunduğumuz belirsizlikte, Kamer Genç'in sözleri hem kadınlara hem de erkeklere tokat gibi indi! Yaşam tarzımızın kutsallığını özellikle biz kadınlara bir kez daha hatırlattı. Nereye gidiyoruz?...