Parkların hikâyesini Gılgamış Destanı'yla başlatanlar olmakla beraber, araştırmacılar İ. Ö.


 


Parkların hikâyesini Gılgamış Destanı'yla başlatanlar olmakla beraber, araştırmacılar İ.Ö.2340 yıllarında Sümer Kıralı  Gudea’nın bağlar, bahçeler ve balık havuzlarını içeren parkları ile İ.Ö. 9.yüzyılda Babil Bahçeleri ve İ.Ö. 7.yüzyılda çiçek parklarından bahsetmektedirler. Eski köy ve kentlerde, kişilerin alışveriş, su ihtiyacı ve dedikodu yapmak, bilgi edinmek için toplandıkları merkezi pazaryerleri ve çevrelerine güzellik veren bu parklardır.


 


Park veya açık bir alan; doğal, tarihi veya bilimsel alanların korunması içindir. Kent parklarının kurulmasında temel amaç, rekreasyon(insanın eğlenme, dinlenme, kendini yenileme fonksiyonu) ve estetiğin(insanın psikolojik yapısına ve zevklerine hitap eden üstün, bakir ve tabii manzara özellikleri) sağlanmasıdır. Genellikle, rekreasyon ve muhafaza birlikteliği, parkın yaratılması için tasarlanmaktadır. Hizmet yönüyle düşünüldüğünde bir parkın kime ve niye hizmet etmesi beklenmektedir sorusunu cevabı, yakın çevresi, belde, kent, bölge ve ülke halkı yada hepsidir


 


Bugünün kent planlaması; konut, iş, dinlence ve dolaşım fonksiyonları yani standart kent bir planlama anlayışıyla sınırlandırılamamaktadır(Atina Antlaşması 1930). Artık kent daha da artan bir aktif yurttaşlık faaliyetlerinin toplantılara, gösteri ve yürüyüşlere katılım, gönüllü sosyal faaliyetlere katılım gibi çok yönlü eğitimin planlandığı bir sahnedir. Kuşkusuz bu donanımların kaldırılması sadece bir geriye dönüş ve kentin çöküşü değildir, bu olgu ayni zamanda toplumsal dayanışmanın tahribi anlamına da gelmektedir. Tarihten beri iktidarlar güç kaybına uğrayıp, zayıfladığında bırakın meydanları, dönemin buluşma mekânlarının kapatılması ilk akla gelendir. Nitekim “tasını tarağını toplayıp kaçtı” sözünün, tarihte zaptiyenin ek iş olarak kahvelerde berberlik yaptığı dönemlerde, iktidarın halkın buluşup haber almasını engellemek vb nedenlerle kahvehanelerin kapısına kilit vurup veya baskınlarla yıldırdığında, berberlik işinin de bir etki dışsallığı olarak sona ermesine ilişkin bir deyiş olduğunu biliyoruz.


 


Kentlerde insanlık tarihinde ayni zamanda yeşilin korunmasının kent kültürleri için gerekli bir unsur olarak görülmektedir. Bu düzen tahrif edildiğinde, yağmalandığında veya ortadan kaldırıldığında ortak yaşamsal irtibat alanlarının yok olmasına bağlı olarak kentler de bozulmaya başlamaktadır. Doğaya sahip çıkıldığında, bozulmuş “peyzajlar” düzeltilerek güzelleştirilirken güzelleri korumak kentlere sahip çıkmanın olmazsa olmazıdır. 


 


Meydanlar gerçekten idare ve halk yönüyle kontrol alanlarıdır. Bu davranış günümüzde de geçerlidir. Bu planlanmış karşılaşmalar, selamlaşma ve dedikodular ile sınırlı olmayıp kentin yararına fikir üretme ve kamusal kararların yerindeliğinin kontrolü anlamına da geldiğinden, bilimsel olma ve objektiflik adına desteklenmekle birlikte, gerçek hukukla (Hayek) sorunu olan yöneticileri tedirgin edebilmektedir. İnsan hayatının doğumdan ölüm dâhil bütün yaşamına ilişkin fonksiyonların en üst düzeyde tatmini kentsel haklar olarak da ifade edilmektedir.


 


Nihai tahlilde, dayanışma ve katılım hakkı, Avrupa kentlerinde özelikle öne çıkan, geçmişten getirdiği özelliklerin yanısıra toplumun demokratikleşmesine, sosyalleşmesine ve medenileşmesine hizmet eden bir öncelik kazanmıştır. Batıda kentin sahipleriyle, feodal bey veya kral arasındaki müzakere ilişkileri öne çıkarken, Doğu kentlerinde, kent yönetimi temelde, kralın egemenliğinin yereldeki mutlak yansıması olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle iktidarı elinde tutanlara kayıtsız şartsız itaat kültürü Doğu kentlerinin özelliklerini oluşturmaktadır. Bu olgu, Batı kentlerinde, büyük meydanlar gibi her vesile ile kullanılan toplantı mekânları tasarımına hizmet etmiştir. Oysa, kentsel özerkliğin eksikliğinin temel unsuru Doğu kentlerinde hükümdara direnmemedir. Hükümdarın eylemlerini onaylama olarak devamlılığını sağlayan bu ön kabuller nedeniyle Doğu kentleri, hiçbir zaman toplumsal farklılaşma meydanlarına dönüşememiştir. Kentsel tasarımlarında da geniş meydan düzenlemesi yer almaz.


 


Bu farklılığı  anlamak önemlidir. Çünkü kentlinin temsil yetkisinde var olan denetim fonksiyonunu çalıştırma ve kent donanımları aracılığıyla kentinde olup biteni kontrol edemese de farkına varma özelliğini anlatmaktadır. Bu mekânların “oluşturulması” veya bir şekilde “yok edilmesine” gösterilen direnci de bu anlamda yorumlamak gerekmektedir.



* Dokuz Eyül Üniversitesi, İktisadi İdari Bilimler Fakültesi, Prof.Dr.