Bu ayki yazımda , haddimi aşarak, Suriye, Irak, Tunus, Mısır, Lübnan gibi kimileri sınır komşumuz olan ülkelerdeki son gelişmelerden yola çıkarak bir şeyler söyleyecek ya da sorular soracağım. Tunus’ta bir hafta önce bir muhalefet lideri öldürüldü, Mısır’da ise bir askeri darbe yapıldı.


 


 


 


Bu ayki yazımda , haddimi aşarak, Suriye, Irak, Tunus, Mısır, Lübnan gibi kimileri sınır komşumuz olan ülkelerdeki son gelişmelerden yola çıkarak bir şeyler söyleyecek ya da sorular soracağım. Tunus’ta bir hafta önce bir muhalefet lideri öldürüldü, Mısır’da ise bir askeri darbe yapıldı. Arap baharından geriye ne kaldı?


 


Yazımda, görüşlerine büyük ölçüde katıldığım, bölgenin önde gelen bir uzmanı olan, Lübnan kökenli, Ghassan Salamé ile le Nouvel Observateur dergisinde yapılmış uzun bir söyleşiye yaslanacağım. [1]


 


Salamé, Ortadoğu’daki son gelişmeleri, özellikle Sünni Şii çatışmasını “iç savaş” olarak niteliyor, Malta gribine benzetiyor. Tarih boyunca zaman zaman nükseden mezhep çatışmaları hastalığının bir süre sonra ateşinin düştüğünü, cemaatler arasında evliliklere bile varan dostane ilişkilerin kurulduğunu hatırlatıyor.  


 


Ama ona göre şimdiki “iç savaş” durumu sadece mezhep kavgalarına bağlanamaz; karşımızda tipik bir 21. yüzyıl çatışması var. Son derece karmaşık: Otoritarizme başkaldırı, kırsal kesim ile kentler arasındaki sürtüşmeler, otoriter modernlik ile yeniden icat edilen gelenek arasındaki çatışmalar, askerlerin sistem üzerindeki hakimiyeti ve sivillerin uyanış süreci iç içe geçmiş durumda. Üstüne üstlük jeopolitik bir mücadele veriliyor: Şii İran, Suriye’de Esad (Alevi) rejimini ve Irak’ta Şii hükümeti desteklerken Katar başta olmak üzere Sünni monarşiler Sünni cihatçıları finanse ediyorlar. Buna karşılık Batı bu oyunda geri planda: Salamé’nin ifadesiyle artık 1956 Süvyeş müdahelesini yapacak güçleri de istekleri de yok.


 


-Küçük Bush’un Irak müdahelesi tam bir fiyasko ve hezimetle bitti; bölgede İran’ı güçlendirdi.


 


- Obama, Amerika’nın yeni bir askeri maceraya girmesine karşı. İlk iktidarı dönemindeki Kahire konuşması da unutulmamalı...


 


-Putin, biraz soğuk savaş özlemi, biraz jeopolitik boşluğu doldurma hayaliyle, bölgedeki önemli bir bölge dışı aktör konumunda.  Bu da pazarlık yoluyla çözüm bulunmasını güçleştiriyor.


 


Salamé’ye göre aslında bugün yaşanan mücadele, Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz ve Fransız dışişleri bakanlarının, Osmanlı topraklarını paylaşmak amacıyla imzaladıkları gizli Sykes-Picot anlaşmasının (1916)  gecikmiş bir tasfiye sürecidir. Bu süreç kuşkusuz kanlı olacaktır, ama o anlaşmaya göre kurulmuş devletler muhtemelen tasfiye olacak ve yerlerine etnik, sosyal, dini gerçeklere çok daha uygun yeni devletler kurulacaktır. Balkanlar da bu süreçten geçmedi mi?


 


Salamé’ye göre  bir 19. yüzyıl  ürünü olan “egemen ulus devlet” kavramı  eskimiştir. Trajik olan bu anakronik devletlerin tasfiye edilmesi değil, bu sürecin binlerce insanın hayatına mal olmasıdır.


 


Ama bu mücadele esas olarak yerel güçler arası bir mücadeledir ve bana kalırsa, Türkiye bu mücadeleye insani amaçla göçmen kabul etmek dışında kesinlikle taraf olmamalıdır.



[1]  No: 02228 (11-17 Temmuz 2013). Ghassan Salamé, eski Lübnan kültür bakanıdır, BM Genel Sekreteri’nin özel danışmanıdır ve Uluslararası Siyaset Bilimi Okulu’nun yöneticisidir.