Fransa “İnsan Hakları” konusunda öyle iddialı bir ülkedir ki, öncülükte kimseye papuç bırakmaz. Ne var ki, gerçekler bazen hayallere uymaz.


 



 


Fransa “İnsan Hakları” konusunda öyle iddialı bir ülkedir ki, öncülükte kimseye papuç bırakmaz. Ne var ki, gerçekler bazen hayallere uymaz. Şu günlerde Fransa’da hararetle tartışılan yasa tasarısının daha önce gündeme gelmemiş olması aklımın ucundan geçmemişti.


 


Fransa’da eşcinsellerin, eşcinsel olmayan çiftlerle, evlenme, boşanma, velayet, çocuk edinme haklarından eşit olarak yararlanmadıkları bilgisi benim için bir sürpriz oldu. Zira, bazıları Katolik (İspanya, Belçika, Arjantin),


bazıları Protestan ve cinsel haklar konusunda öncü olmuş (Hollanda) ülkelerde bu konu son on yılda çoktan çözülmüştü. Muhafazakar ABD’nin bazı eyaletlerinin ardından muhafazakar Cameron hükümeti tarafından da


yasalaştırılma aşamasana getirilmişti.


 


Tabii burada, son yirmi yıldır Fransa’nın sağcı, hatta aile ve din değerlerini ön plana çıkaran aşırı sağa yakın hükümetlerce yönetildiğini (iki başkalık dönemi boyunca Chirac, bir başkanlık dönemi de, ondan daha sağda olan Sarkozi), bu süreçte toplumun da muhafazakarlaştığını unutmamak gerekiyor.


 


İşte şimdi sosyalist cumhurbaşkanı Hollande’ın iş başına gelişinin dokuzuncu ayında, aday Hollande’ın altmış maddelik reform paketinin 31. sırasında yer alan bu önemli konu gündeme geldi.


 


Sağ partiler, işi insest, poligami gibi dramlara gönderme yapmaya kadar vardıran Katolik kilisesi rahiplerini de harekete geçirip çeşitli gösteriler düzenlediler.


 


Eşcinsellerle heteroseksüellerin medeni kanun önünde eşit haklardan yaralamasını savunanlar da (kamuoyu yoklamalarına göre halkın %60’ından fazlası) sokaklara döküldüler.


 


Yasa teklifini mecliste, Adalet bakanı Christina Toubira savundu. Parlak konuşmasında Fransa’nın “insan hakları tarihiyle” yeniden buluşabilmesi için reformun gerekli olduğunu vurguladı.


 


Sağ partiler teklifin yasalaşmasını geciktirmek içi (engellemeleri zor görünüyor) 5000 değişiklik önergesi vermiş durumda. Meclis çalışması zorlu geçecek. Ama çoğunluğa sahip sosyalistler, bu konuda onları destekleyen


yeşillerin ve komünistlerin sözlerinde durmaları halinde reform gerçekleşecek.


 



Böylece, nasıl 1974’te Fransa’da “kürtaj yasası”nın kabulü bir kadın bakanın (Simone Veil) onur tablosuna yazıldıysa, bu kez de önemli bir insan hakları reformunu gerçekleştirmek bir kadın bakana nasip olacak.



 





* Yazar