Deprem nedeniyle kök nedenleri tartışmaya başladık. Bir tanıdık, kendince akılcı bir şey söylemek istese, “sen muhalif misin?” diye susturulduğunu daha çok zaman önce söylemişti. Bu etki –tepki ilişkisini kademeli düşünmek gerekir. Korku iklimi yukardan aşağıya iner, aşağıdan yukarıya nadiren gelişir. Ama kök nedeni kanaatimce az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde başka bir ifadeyle sömürülen ülkelerde, yukardan aşağıyadır. Peki, ne kadar yukarıda. Kuşkusuz global (topyekün) değerlendirildiğinde uluslararası güçlerden gelen baskının devlet (aslında toplum olması gerekir ama hükümet diye anlaşılır) teşkilatlanmasına yerleşmesi ve bu korkunun sistematik olarak halka intikal ettirilmesi sürecidir. Literatür “korku toplumu” konusunda zengindir.

Aslında insan hayatına dokunan bütün konular birbiriyle ilişkilidir. Bu nedenle disiplinlerarasılık önem taşımaktadır. Bir bilim dalının görmediğini diğerinin değerlendirmesini sağlamak ve kendi içinde de kapsamlaştırmak gerekmektedir. İzmir Yerel Gündem 21 çalışmaları sırasında 2004’li zirve yıllarında, “sel ve su baskınını” konuşurken, Mimar Rauf Beyru’nun 19. Yüzyılda İzmir’de Doğal Afetler Kitabından da esinlenerek, bir kişiye İzmir’de 1688 yıllarında deprem ile birlikte Tsunami olmuş ve sular Basmane’ye kadar gelmiş, bu konuyu Kent Konseyine anlatır mısınız demiştim. Yarım saat konuşmuş ve sipariş konuya ilişkin bir kelime etmemişti. Hâlbuki kendisi bana, “tezinde değindiğini ve konuşabileceğini söylemişti”. Kuşkusuz “bir bilen , hatta çok bilmiş” engellemiş olabilir!.  Oturduğum yerden uyarmıştım. Ağzının içinde kelimeleri yuvarlamıştı. İşte önemli konuların kamuoyu gündemine gelememesi ve de takip edilememesinin en önemli nedeni, verinin önü kesildiği için, “bilgilenememe”, “ilgilenememe” dir.

1688 yılında Yenikale/Narlıdere mevkiindeki kalenin üzerinden suların aştığı bilgisi, bir kalenin surları ortalama 12 metre ise bu çapta bir büyük dalganın oluştuğunu da bize göstermektedir. Benzer şekilde söz konusu araştırmada, “ikiz tepeler” mevkiinde söz konusu depremde kül de göründüğü yazmaktadır. Türkiye bir deprem ülkesi derken, ayni zamanda bir dağlık alan olduğunu ve bu dağların çoğunun volkanik olduğunu da bilmek gerekir. Coğrafya terminolojisinde volkanik açıdan bu dağlar “aktif” olarak değerlendirilmektedir. Depremin volkanları tetiklediğini ve aksinin de doğru olduğunu bilimsel verilere göre bilgiye dönüştürmüş durumdayız.

Özetle,  gerçek bilim insanının çalışmalarının engellendiği, konuşturulmadığı genel geçer bir dünya düzeninde  giderek yoksullaşan halklar, kaliteli yaşama başta güvenli bir barınak tanımına giren konut olmak üzere, gıda vb hemen her konuda erişememektedir. Şimdilerde dağlara yönelme söz konusudur. Bu dağların coğrafya tarihi, bugünkü jeolojik yapısı, güvenirliği incelenmeden boş yerleşim yeri diye düşünerek imara açmak, bilimsellikle uzaktan yakından ilgili değildir. Stratejik Çevresel Değerlendirmesini de birçok yönüyle ve fırtına dâhil yapmak önem taşımaktadır. Ayrıca aile sağlığı ile optimum nüfus konuları da ayrı bir çalışma alanıdır.