Başlangıçta mensubu olduğum siyasi partinin, camiaya danışmadan ve şeffaf olmayan bir yaklaşımla seçmiş olduğu Cumhurbaşkanı adayına tepki göstermiştim, üstelik yıllardır bizi inanç dünyamızdan soğutan, hatta irite eden böyle bir ortamda ‘islam’ kelimesini içeren sıfatları yüzünden ön yargılı dahi olmuştum. Ancak dinledikçe, seyrettikçe Sayın İhsanoğlu’nun nam-ı diğer aday gibi sınırları densizce zorlamayacağına, Anayasal sorumluluklarının dışına çıkmayacağına, ancak adalet ve hak söz konusu olduğunda o yüce makama layık olacağına inandım.
Başlangıçta mensubu olduğum siyasi partinin, camiaya danışmadan ve şeffaf olmayan bir yaklaşımla seçmiş olduğu Cumhurbaşkanı adayına tepki göstermiştim, üstelik yıllardır bizi inanç dünyamızdan soğutan, hatta irite eden böyle bir ortamda ‘islam’ kelimesini içeren sıfatları yüzünden ön yargılı dahi olmuştum.Ancak dinledikçe, seyrettikçe Sayın İhsanoğlu’nun nam-ı diğer aday gibi sınırları densizce zorlamayacağına, Anayasal sorumluluklarının dışına çıkmayacağına, ancak adalet ve hak söz konusu olduğunda o yüce makama layık olacağına inandım.
Kariyer ömrümde yumuşak karnım ikidir; biri kadın hakları, diğeri de çevre hakları. Kadınlara karşı ayrımcılığa izin vermeyen söylemleri ve davranışlarıyla dikkat çeken Sayın İhsanoğlu’nun cinsiyet eşitliği ilkelerini düzenleyen Anayasanın 10. maddesine sadık kalacağına inanıyorum. Üstelik Köşk adayımın, her hafta en az 3 kadının cinayete kurban gittiği bu ülkede, bu durumu olağanüstü bir hal kabul edip, nüfusun yarısı tehdit altında diye, Anayasal yetkilerini kullanarak (Anayasa, Madde 104) Bakanlar Kurulunu olağanüstü toplantıya çağıracağını dahi umut ediyorum. Ve umut ediyorum ki, 10 Ağustos akşam saatlerinde Sayın İhsanoğlu Cumhurbaşkanı seçildiğinde, biz kadınların mahrem kahkahalarıyla sokaklar çınlayacak. Böylece iffet ile kahkaha arasındaki o hassas ilişkinin varlığını din kültürümüze kazandıran değerli hükümet büyüğümüz, kadınların iffetini koruyamamış olmaktan dolayı küçük düşecek (İffet = İnsanın arzularını, tutkularını aklının ve inancının kontrolünde tutarak, Allah ve insanlar nezdinde kendisini küçük düşürecek davranışlardan sakınmasını sağlayan bir erdem)...
Çevre hakkı konusunda da Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu’nun doğayı sömüren dehşet verici ve dayatmacı yasalara imza atmayacağına ve bizzat kendisine de Anayasa ile verilmiş olan bu hakkı çiğnemeyeceğine inanıyorum. Anayasa’nın 56. maddesi başta vatandaş olmak üzere tüm kişiler (bugünkü Başbakan dahil) bu hakkın sahibidir der. GEZİ insanları da bu haklarına sahip çıkıp, ağaca sarılmışlardı ya ondan işte...
Niye adayıma inanıyorum, çünkü ağaca sarılıp toplum vicdanını harekete geçiren “GEZİ’cilere çapulcu dedirtmem” dediği için. Yine, Sayın İhsanoğlu’nun Anayasa’nın çevre hakkını “konut hakkını sınırlama” aracı olarak ele alan 57. maddesini; deniz, göl, akarsu ve kıyıları koruyan 43. maddesini; toprağın verimli kullanılmasını ve erozyonun önlenmesini hükmeden 44. maddesini; tarım alanları, çayır ve meraların amaç dışı kullanımını önleyen 45. maddesini; tarih, kültür ve tabiat değerlerinin korunmasını esas alan 63. maddesini ve ormanların korunmasını hükmeden 169. maddesini ihlal eden yasaları veto edeceğine de yürekten inanıyorum.
Aslında geldiğimiz noktada, toplum olarak hepimizin ihtiyacı; bu ülkenin bekası için idealist ve gerçekçi yaklaşımların inandırıcı bir karışımını bulmak, bunu da kesinlikle devlet aygıtını vatandaşın üstünde görmeyen bir anlayışla şekillendirmek değil mi?
Sayın İhsanoğlu sanki ayna tutuyor düşüncelerime...