Ülkemizde bir türlü önlenemeyen kadın cinayetleri sorunsalı aslında bir cinsiyet eşitsizliği meselesi ve bir insan hakları ihlali. Kadınların en temel insan hakkı olan yaşam haklarının ellerinden alınması ve buna seyirci kalınması durumu.

Ülkemizde bir türlü önlenemeyen kadın cinayetleri sorunsalı aslında bir cinsiyet eşitsizliği meselesi ve bir insan hakları ihlali. Kadınların en temel insan hakkı olan yaşam haklarının ellerinden alınması ve buna seyirci kalınması durumu.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu raporunun verilerine göre, 2019 yılında 474 kadın öldürüldü. 2020 yılında da 300 kadın öldürüldü ve 171 kadının da ölümü şüpheli ölüm olarak kayıtlara geçti! 2021 yılının ilk ayında ise, şimdiden 23 kadın öldürüldü bile!

Türkiye Dünya Ekonomik Forumu’nun 2020 Cinsiyet Eşitliği Raporu’na göre 153 ülke arasında 130. sırada. Birleşmiş Milletlerin
 sıralamasına göre ise, gene insani gelişmişlikte dünyada 54. sırada olan ülkemiz, cinsiyet eşitliğinde 64. sırada yer alıyor. Bu olumsuz tablonun en temel nedeni insan hakları, eşitlik, temsil ve katılım gibi temel demokratik hak ve özgürlükler alanlarındaki sorunlar ve kadınların yaşam haklarının yok sayılması. 

Kadınlar, erkekler gibi, okuma, çalışma, evlilik ya da boşanma kararlarını kendileri vermek istediklerinde yaşamlarını paylaştıkları erkek yakınları tarafından öldürülebiliyor. Oysa yaşam hakkı her açıdan temel ve vazgeçilmez bir hak. İnsanın insan olmasından kaynaklanan bir hak. Kadının yaşam hakkı ise, erkeğin, güçlünün ve iktidar sabinin eline, vicdanına ve adaletine bırakılabiliyor. Kadın, kendi başına karar verdi diye, namusunu korumak (!) ya da kimin güçlü, muktedir ya da patron olduğunu göstermek adına öldürülebiliyor bu ülkede…

Özünde insanın insan olmasından kaynaklanan hak ve özgürlükleri her türlü sosyal politika, kamusal yarar veya siyasal kaygının üzerindedir ve olmalıdır. Çünkü insan hakları kişilerin bir topluma, bir kültüre, bir partiye ya da bir cinse ait olması nedeniyle elde ettiği haklar değildir. Kadınların insan olması nedeniyle sahip oldukları haklar, erkeklerin toplumda erkek olmak, erkek olmayı öğrenmek, korumak, statü kaybına uğra(t)mamak gibi nedenlerle ihlal edilemez. Bu ihlaller maruz gösterilemez!

Son günlerde ülkemizde bazı marjinal grupların insan ve kadın haklarına karşı saldırıları oldukça artmıştır. İnsanların yaşam haklarına kadar uzanan her tür hak ihlalleri, insanların değersizleştirilip, gözden düşürülmelerine ve marjinalleştirilmelerine, hatta hedef gösterilip, şiddet uygulanmasına zemin hazırlar hale gel(tiril)mektedir. Kadınlar, LGBT bireyler, göçmenler… Tüm bu grupların kesişim noktasında ise, kadınlar kalmakta. 

Akademisyeninden siyasetçisine, göçmeninden öğrencisine, başörtülüsünden açığına toplumun her kesiminden kadın, hedef gösterilmekte, taciz edilmekte, değersizleştirilmeye ve linç edilmeye çalışılmakta. Bunun son göstergesi de siyasal ittifak arayışında kendini gösterdi. Cumhur ittifakının yeni arayışlarında yine muhafazakar bir parti İstanbul Sözleşmesini masaya koşul olarak getirdi. Nedir bu eril bakışın kadınla imtihanı! Kendini kadınlar üzerinden var etme çabası! İnsan ve kadın hakları düşmanlığı! 

Aslında Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi, yani İstanbul Sözleşmesi yaşamın her alanında tüm bireylerin ve kadınların eşitliğini temel alıyor. İnsan olarak kadınlara ve diğer risk altındaki kişilere karşı şiddeti önlemek için devleti önlem almaya ve ayrımcılıkla mücadeleye çağırıyor. Hakları korumak tek başına bireylerin mücadelesiyle olanaklı ve olası değil. Kadınların ve dezavantajlı gurupların örgütlü mücadelesi de gerekli. Ama asıl sorumluluk devletindir. Özellikle de Adalet ve İçişleri Bakanlıkları olmak üzere tüm kamusal kurumların görevidir. 

Neden bu kendimizden farklı olandan, düşünenden, inanandan, yaşayandan korkumuz beyler? Şiddet dolu bir yaşamda ne aileyi ne de kendinizi koruyabilirsiniz! Şiddet bir sarmaldır ve şiddeti meşru kılma çabanız, şiddeti uygulayanı koruma arzunuz, aileye ve topluma, bu toplumda yaşayan herkese zarar veriyor. Kendini güçlü görmek, sanmak büyük yanılgı! Eşit ve özgür olarak birlikte yaşamak için insan haklarını ve İstanbul sözleşmesini gelin hep birlikte sahiplenelim ve yaşatalım.