Siyasal iktidar Meclisten 2 kanun teklifi geçirdi. Biri alt komisyonda kabul edildi, diğeri de Meclis’ten geçerek yasalaştı.

Siyasal
iktidar Meclisten 2 kanun teklifi geçirdi. Biri alt komisyonda kabul edildi, diğeri
de Meclis’ten geçerek yasalaştı. İlki, 2020 yılında tasarı aşamasında 50 maddelik
bir teklif olarak hazırlanan ama 17 madde olarak düzenlenen 5199 Sayılı Hayvanları
Koruma Kanunu teklifi. Bu teklif TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda
kabul edildi. Teklif, hayvan sahiplerinin sorumlulukları artırması ve bazı
suçlar için hapis cezası öngörmesi açısından oldukça önemli. Ancak yasanın temel
açmazı hayvanlara yönelik cinsel istismarların düzenlenmesinde sanki bir
hayvanın bir insanla olabilecek cinselliğinin karşılıklı rıza olarak
tanımlanmasında. Yasada hayvanlara yönelik bu tür suçların ‘cinsel saldırı’
terimiyle değil, ‘cinsel ilişki” kavramıyla ele alınmasında. Aslında çok önemli
bir yasa tasarısıydı. Ama kırpılarak, cinsel saldırı yerine hayvanlara yönelik
cinsel istismar “ilişki” olarak tanımlanarak, yine faili kurtarma çabasına
dönüşmüş iş! Nasıl bir anlayış bu!




İkinci
olarakolarak bilinen Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, TBMM genel kurulundan geçerek
yasalaştı. Yargı Paketinde 13. madde olarak da bilinen ve cinsel istismar
suçlarında tutuklama için kuvvetli suç şüphesinin somut delillere dayandırılması,
yani 'somut delil' şartı da tüm itirazlara rağmen, özellikle çocuklara yönelik
cinsel suçları da içerecek biçimiyle kabul edildi. 13. madde ne hikmet ise İslamcı
basını ve geçen yasadan yararlanacak olan, bu kapsamda çocuğa karşı işlenmiş
olan cinsel suç işledikleri için cezalarını çekenleri, hapiste olanları,
erkekleri çok sevindirdi. Bunu MUCİZE olarak tanımladılar! Oysa cinsel suçlar
nitelikleri itibariyle gizli-saklı işlenen, geride delil bırakılmayan,
mağdurların çoğukez uzun süre şikâyet etmemeleri için uğraşılan, kimi durumlarda
olayın üstünden çok zaman geçtikten sonra şikâyet edilebilen nitelikteki suçlar.
Ne olduğunu bile anlamadığı, çoğu kez yakın çevresinde olan, kimi kez en yakınındaki
kişiden veya güvendikleri insanların istismarına, tacizine ve tecavüzüne
uğrayan çocuklar açısından bu tür suçlar nasıl kanıtlayacak! Pek çok aile
çocuklarının uğradığı cinsel istismarı ifşa bile edemiyor.




Bu
yasa bana “Türkiye’de Kadın Sığınmaevleri: Erkek Şiddetinden Uzağa Açılan
Kapılar mı?
(Bağlam Yayınları)” başlıklı kitabımın saha araştırması sürecinde sığınmaevlerinde
kalan iki kız kardeşin çocuk yaşta başlayan ve uzun yıllar süren cinsel
istismarını ve ispat şiddetini hatırlattı. Henüz 4320 sayılı yasa dönemiydi.
Türkiye’nin kırsal bir yöresinde bir babanın iki özkızını cinsel istismarını
öğrenen annenin çırpınışlarını ve kanıtlamak için yaşanılan travmayı anımsattı.
Kız kardeşlerin kendi özbabalarının cinsel şiddetini kanıtlamak için yaşadıkları
tecavüzü kayıt altına almalarını, güvenlik güçlerine somut delil sunma ve ikna
ediş sürecini… Babanın cinsel istismarının mantığını kendi kızlarına “insan
kendi bahçesinin meyvesinin tadına bakmaz mı?” ifadesi ile savusunu kan
dondurucuydu. Kızlara inanmayan toplumun, kurumların, güvenlik güçlerinin “somut
delil” istemesi üzerine kızların bunu kanıtlamak için yeniden istismara maruz kalmaları
ya da bırakılmaları ise başka bir garabet.




Nedir
bu kadın, çocuk ve hayvanlara yönelik düşmanlık? Nedendir bu cinsel istismar
suçları karşısında istismarcıları koruma çabası? Bu anlayış İstanbul Sözleşmesi’nden
çekilmeyle başladı, 6284’ün uygulanmamasıyla devan ediyor ve şimdi de cinsel
istismarı, somut kanıta dayalı hale getirerek, eril iktidarı koruma çabasını
güçlendirmekte. Faili, erkekleri korumak için mağduru susturma çabaları. Keşke
bu çaba suçu önlemek için gösterilebilseydi!




İktidarda
kalmak adına, demokrasi ve hukuk devletinden uzaklaşma süreci ülkemize zarar
veriyor. Marjinal İslamcı gruplara, eril iktidar güçlerine ve onların
fikirlerine odaklanan iktidarın gözüne perde inmiş gibi. Gerçekleri görmeyi
engelleyen bir akıl tutulmasındalar!




Ya
siz, seçmenler, tüm haksızlıkları nasıl kabul ediyorsunuz? Çıkan bu yasaları sizin
adalet ve vicdanınız nasıl kabul ediyor? Hani bu toplumda sizler sessizin sesi
olacaktınız, güçlüye karşı savunmasızı savunacaktınız. O halde görev başına. Bu
işi tek başına muhalefet partilerine bırakamazsınız! Yeri geldiğinde sandıkta da
bunun karşılığı verilir ama şimdi ve hemen haksızlıklara karşı sesimizi
yükseltmenin ve şiddete karşı ortak mücadele vermenin zamanı.