Şu anda Türkiye'de demokrasi açısından en önde gelen sorunlardan 12 Eylül dikatatörlük rejiminin sonucu olan % 10 oranındaki seçim barajı. Başbakan'ın 'ilk ve son' olarak kadın örgütlerini davet ettiği ve Kadının İnsan Hakları Derneği adına katildığım Temmuz 2010'daki demokrasi paketi toplantısında Başbakan'a Kadının İnsan Hakları Derneği adına en başta barajın düşürülmesi talebimizi sundum.
Şu anda Türkiye'de demokrasi açısından en önde gelen sorunlardan 12 Eylül dikatatörlük rejiminin sonucu olan % 10 oranındaki seçim barajı. Başbakan'ın 'ilk ve son' olarak kadın örgütlerini davet ettiği ve Kadının İnsan Hakları Derneği adına katildığım Temmuz 2010'daki demokrasi paketi toplantısında Başbakan'a Kadının İnsan Hakları Derneği adına en başta barajın düşürülmesi talebimizi sundum. Başbakan maalesef "istikrarı koruma" adına barajı indirmeyecekleri yönünde sert bir yanıt vermişti o zaman. Şimdi bir "açılma" var başbakanda anlaşılan, ama tam açılamadık galiba, biraz daha "açılırız" umarım.
Türkiye'deki % 10 barajının dünyada benzeri yok ve bu ülkemizdeki demokrasi adına büyük bir utançtır. Bu barajın en az % 5'e, daha da doğrusu % 3'e indirilmesi gerekiyor.
Bu demokrasi açısından böyle olmasına böyle, ama bu yazıda, yüzde onluk seçim barajını başka bir açıdan, AKP'nin "bitmez tükenmez," "sonu gelmez" iktidarı ve bunun ne anlama geldiği açısından ele alacağım. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı onbirinci yılını doldurmak üzere. Önümüzdeki iki yılda büyük bir ekonomik kriz, ana muhalafet partisi CHP'nin daha fazla oy toplayacak şekilde mucize bir yenilenmesi gibi büyük bir sürpriz olmazsa, AKP'nin 2015 seçimlerinde de iktidara geleceğini öngörebiliriz.
Bir partinin, dört kere artarda seçim kazanması ve tam "onyedi yıl iktidarda kalması ya da kalması olasılığı o ülke ve de o parti açısından "hayırlı mı, değil mi" diye sormamız lazım hepimizin. Maalesef başbakanın gittikçe dozu artan didaktik ve otoriter söylemleri, hükümetin "herşeyi en iyisini 'biz' biliriz" tavrıyla hiçbir istişareye gerek duymadan çıkardığı yasalar ve uyguladığı siyaset bu tabloda pek hayra işaret değil.
İktidar ve süreç konusunda dünyada en önemli araştırmalardan birini yapmış olan Stanford Üniversitesi'den Henry Bienen ve Nicolas Van de Walle'in 133 ülkeyi kapsayan araştırmasına göre, bir liderin iktidarda kalma süresi ne kadar uzunsa, iktidarda kalma olasığı da o kadar yüksek. Ama bu olasılık daha çok askeri diktatörleri - ya da daha düşük oranda - yüksek nüfuslu ve yüksek gelir seviyesindeki ülkeleri kapsıyor, örneğin sosyal demokrasinin uzun yıllar iktidarda kaldıığı İsveç ya da Danimarka'yı.
Türkiye bu iki kategoriye de girmediğine göre, AKP'nin bu denli uzun bir süre iktidarda kalması, demokratik parlamenter bir rejim açısından ve bizler için ne demek, nasıl sonuçlar getirecek?
Gezi olayları AKP'nin bu denli uzun bir süre iktidarda olmasına ve "alternatiftisizliğe" dair toplumdaki tepkinin ne kadar "birikmiş," "patlamaya hazır" olduğuna dair yeterince kanıt sağladı.
AKP kurulduğunda tüzüğünde çok akıllıca bir kural getirmiş, "üç dönem AKP listelerinden seçilenler, hiçbir şekilde yani farklı görevler için de olsa yeniden aday olamazlar" demiş. Şimdi anlaşılan, parti iktidar sarhoşluğuyla bu kuralı gevşetmenin yollarını arıyor. Zaten büyük soru işareti olan "bu denli uzun iktidar" AKP için de hayır mıdır, değil midir sorusuna rağmen bir de başlangıçta akıl yoluyla getirilmiş olan bu kuralı şimdi iktidar ve güç hırsıyla yoka saymak
akıllıca mı?
Yazımı sonuçlandırırken, hükümete sesleniyorum: Bu kadar "mutlak," didaktik" ve uzun süreli iktidarınız bu toplum, aynı zamanda partiniz için nasıl sonuçlar doğuruyor sorguluyor musunuz?
Umarım öyledir.
Toplum nefes alamıyor, umarım hissediyorsunuzdur. En azından seçim barajını % 3'e indirin, emin olun size de hayrı olur, zira bir nefeslik yer açılır.
* Boğaziçi Üniversitesi, Kadının İnsan Hakları - Yeni Çözümler Derneği kurucu başkanı