Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Şimdi de Sosyal Politikadan mı Kurtulmak İstiyor?    Bakanlık 2011 yılında kurulduğunda uzun tartışmalar yapılmıştı. Özellikle kadın kuruluşları isminden kadın adının silinmesine yoğun eleştiriler getirmişti.


 


Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Şimdi de Sosyal Politikadan mı Kurtulmak İstiyor? 


 


Bakanlık 2011 yılında kurulduğunda uzun tartışmalar yapılmıştı. Özellikle kadın kuruluşları isminden kadın adının silinmesine yoğun eleştiriler getirmişti. Aradan geçen 3 yılda ne kadar haklı oldukları görüldü. Bakanlık özellikle yeni bakandan sonra artan oranda, her faaliyetinde kadınları dışladı. Sadece muhafazakâr olarak tanımlanan aileyi koruyan ve toplumsal cinsiyet eşitliğine değil, geleneksel rolleri dinsel temelde savunan bir bakanlığa dönüştü. Aslında bu anlayış muhafazakâr politikaların bir ürünü olduğu kadar, ciddi kurumsal sosyal politikalardan kaçışın da bir yolu. 


 


Ama asıl önemli tartışma şimdiden sonra daha da artacak gibi. Bakanlık aile, kadın (anneolma sıfatıyla), çocuk, yaşlı, özürlü gibi korunmaya muhtaç kesimlere yönelik sosyal hizmet ve yardımları üstlenmiş görünüyor. Bunun da en önemli iki aracı var; sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları ve il müdürlükleri. Ama esas rolün soysal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına devredilmeye çalışıldığı söylenebilir. Bunun yanında, sosyal politika alanın artan mali yükü karşısında ise, sosyal yardımlar yerelleşme adı adında yerel yönetimlere, ailelere ve cemaatlere bırakılmak isteniyor. Böylece sosyal politika sosyal yardım ve hizmetlere indirgenmekte; yoksullukla mücadele, hayırseverlik, bireysel sorumluluk ve gönüllülük temelinde dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Oysa sosyal politika, sosyal devletin düzenleyici müdahalesi çerçevesinde insanın temel ihtiyaçlarının karşılandığı, eğitimden sağlığa, çalışma ilişkilerinden konuta kadar bir dizi alanı içerir. Özünde de sosyal ve ekonomik haklara dayalı, çalışma hakkını benimseyen, gelir adaletini ve sosyal eşitliği savunan bir anlayışla yapılmayı gerekli kılar. Oysa mevcut anlayışta sosyal politika alanı, geçici ve kısıtlı sosyal yardımlara hapsolmuş ve o da hak etme temeline ve muhtaçlığa indirgenmiş durumda. 


 


Avrupa sosyal devlet modelinde sosyal politika, herkesin eğitimine devam etmesini ve yeteneklerini geliştirmesini sağlamayı öngörüyor. Biz ise kesintili 12 yıllık eğitimle beraber toplumun önemli bir kesimi (ağırlıkla kadınları ve yoksul çocukları) daha fazla sistem dışına itilme tehlikesiyle karşı karşıya. Yine AB modelinde, ekonomik ve sosyal eşitsizliklerin en aza indirilmesi, koşullara eşit erişim ve sosyal olanakların adil dağılımı öngörülmekte. Ama Bakanlık, enformel istihdam ve sendikal haklardaki kısıtlamalar karşısında sessizkalıyor, adete kendi sorumluluk alanında saymıyor. Hatırlanacağı gibi Bakanlık Soma faciası sonrasında sadece aileleri ziyaret etmekle yetindi. 


 


Benzer biçimde gelir dağılımında en yüksek, zengin yüzde 20’lik grup gelirin yüzde 44’ünü alırken, en düşük yoksul grup yüzde 6’sını almakta. Ama Bakanlık sosyal hizmetler alanlarındaki hizmetleri kısıtlı sosyal yardımlarla aileye, yani yoksul kadınlara yıkmakta. Özellikle dezavantajlı gruplara (yaşlılara, çocuklara, şiddet görmüş kadınlara ve engellilere) yönelik kurumsal sosyal hizmetleri de ağırlıkla yerel yönetimlere devretme hazırlığı içinde. Bunun altyapısı son yerel yönetim yasalarıyla oluşturulmuş durumda. 6360 sayılı yasa, bu konuda büyükşehir belediyelerinin sorumluluk alanlarını artırırken, çok sınırlı bir kaynak aktarımı öngördü. O zaman sanırım Bakanlığın adı, AKP’nin istediği gibi Aile Bakanlığı ve temel sorululuğu da ailenin ahlakını korumak olacak!





* Prof.Dr., Süleyman Demirel  Üni., Fen Edebiyat Fak. Sosyoloji Böl.