Yaygın erkek egemen anlayışa göre, ailenin reisi erkek, toplumun reisi devlettir. Devlet “baba”dır.
Yaygın erkek egemen anlayışa göre, ailenin reisi erkek, toplumun reisi devlettir. Devlet “baba”dır. “Devlet baba”, toplum için neyin doğru, neyin yanlış olduğuna karar verir ve bunu zorla da olsa uygular. Tıpkı ailede “baba”nın yaptığı gibi.
“Halka rağmen halk için” karar vermek baba devletin asli görevidir. Devleti yönetenler oraya, ister tanrının emri, ister hanedanın veya silahın gücü, ister seçimde çoğunluğu alarak gelsin “babalaşır”. “Babalanmak” hakkını elde ettiğine inanır. “Baba” aile için, “baba devlet” toplum için, halk için kendince doğru bildiği kararlar alır, yasaklar koyar, cezalandırır. “Baba” ne ailede, ne de toplumsal alanda insanları dinlemeye ve anlamaya çalışmaz, karar verir. “Baba” ya karşı çıkılmaz, çıkana haddi bildirilir. Ailede babanın, toplumda baba devletin reisliğindeki bu yönetim tarzının adı ne olursa olsun, demokrasiyle ilgisi yoktur. Sorun çözmez, sorun yaratır.
Çünkü, aile bireyleri olsun, halk olsun boş durmaz . Yaşamlarına ve çağa uymayan kurallara uyar “mış” gibi görünüp, gizlice kırmanın yollarını bulmaya çalışır sürekli. Evde baba görmeden gizlice sigara içilir.
Devlet babanın sigara, içki yasağını kırmak için bin türlü yol bulunur. “Baba” duymadan el altından işler çevrilir, “babalar en son duyar”. Duysa da duyma “mış” gibi yapar “baba”. Başa çıkamadığında ise ya “af” eder, ya da isyan çıkar. Ailede ve toplumda şiddet artar. Bu erkek egemen iki yüzlülük , “mış” gibi yapma alışkanlığı sürdükçe, başta kadınlar insanların öz güveni ve öz saygısı azalır. Bireysel ve toplumsal ahlak çürür. Toplumda her türden şiddet artar. Bu çürümeyi ve şiddeti ne din, ne de bilim adına alınacak yasaklar durdurabilir.
AKP, kendinden önceki “devlet baba” dan iktidarı devir alır almaz, babalaşmaya ve babalanmaya başladı. Ailelerin kaç çocuk sahibi olacağından, kadınların hangi yöntemle doğuracağına kadar bir çok şeye, kadınlara ve topluma danışmadan karar vermeye kalktı. İçkinin nerede, ne zaman içileceğini belirleyen yasaklar getirdi. Nereye, nükleer santral, köprü, hava meydanı, “çılgın kanal”, “topçu kışlası” yapılacağını belirledi. Aile reisi edasıyla, gençlere danışmadan hangi nitelikte “gençler” yetiştirmek istediğini saptadı. Bunları ister ekonomik kalkınmanın, ister dinin, ister bilimin gerekleri olarak açıklarsa açıklasın fark etmez. “Halka rağmen halk için” karar alındığı ve toplumdan kararlarına itaat beklendiği için bunun adı “babalaşmaktır, “babalanmaktır”.
“Babalaşmak” ve ”babalanmak” ise demokratikleşme ile bağdaşmaz. Üstelik Türkiye toplumunun hızlı bir şehirleşme, dönüşüm geçirdiği, değişim istediği bir dönemde ve bilgi çağında “ben böyle İstiyorum, olacak” türü babalanmanın eskiden olduğu kadar bile işe yarayacağını sanmam. Bilgi çağında bırakın başarılı olmak, var olmak için bile demokrasi ve demokratik katılım zorunlu.
Öte yandan kadınlar ve gençler başta, toplum “mış” gibi yapmanın çıkar yol olmadığını görmeye başlıyor. Umarım AKP de bu çağda babalanmanın da, babalığını sürdürmek için şiddete başvurmanın da artık işe yaramayacağını görür. Erkek egemen ” Halka rağmen halk için” karar alma alışkanlığını terk eder, “halkla birlikte” karar almaktan başka yol olmadığını kavrar. Kavramazsa yaşam sözünü söyleyecektir.