Erkek egemen zihniyetin yaygınlığı kullanılan dile bakarak anlaşılabilir. İnsan türüne yaygın olarak “insanoğlu” deniyorsa, kimi ana-babaların çocuk sayısını belirtirken sadece erkek çocukları saymasına niye şaşalım.


 



Erkek egemen zihniyetin yaygınlığı kullanılan dile bakarak anlaşılabilir. İnsan türüne yaygın olarak “insanoğlu” deniyorsa, kimi ana-babaların çocuk sayısını belirtirken sadece erkek çocukları saymasına niye şaşalım. “Bilim adamı”, “iş adamı”, “devlet adamı”, “akil adam”, “adam gibi konuş”, “ adam ol”vs. sözleri, günlük söylemde yaygın olarak kullanılması da, toplumda kadınları yok sayan, ikincileştiren zihniyetin yaygınlığını ve gücünü yansıtmakta. Yansıtmakla kalmamakta, bu dil kullanımı toplumda erkek egemen zihniyetin yeniden ve yeniden üretimine katkıda bulunmakta.



Bu dil, sözcük kullanımına karşı çıkan bilinçli kadınlara verilen yanıtı biliyoruz: “Kafayı böyle şeylere takmayın, dil alışkanlığı işte”. Toplumsal cinsiyet eşitliğini savunduğunu söyleyen pek çok erkeğin bile, bu erkek egemen dili, adeta otomatik olarak kullandığını görüyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini doğal gördüğünden, aynı erkek egemen dili kullanan pek çok kadın da var elbet. Oysa kadın bilinci gelişmiş bizler, bu erkek egemen dil kullanımına öfkeleniyoruz. Çünkü kullananın sözcüklerin, dilin, yaygın erkek egemen zihniyeti yansıttığını ve yeniden ürettiğini biliyoruz. Bu nedenle de kafayı takıyoruz, “adam” sözcüğünün yerine kadınları ve erkekleri kapsayan “insan” gibi bir sözcüğünün kullanılmasını ısrarla istiyoruz. “Bilim insanı”, “akil insan”, “iş insanı” vs.



Kullanılan dil ve sözcükler, yalnız kadın sorununda değil diğer sorunlarda da egemen zihniyeti yansıtır. Kürt sorununu, barışmayı, yeni anayasayı konuştuğumuz şu günlerde,” tek” olduğu vurgulanan “dil”, ”bayrak”, “vatan”, “millet”, “cumhuriyet” gibi kavramlarının önünde ısrarla “Türk” sözcüğünün kullanılmasını dayatmak ne kadar doğru? Çok etnik gruplu toplumumuzda, kendisini Türk etnik grubunda görmeyen insanların, bu dayatmanın arkasında bir Türk etnik üstünlüğü zihniyeti olduğunu varsaydığını anlamak kadın bilinci olan bizler açısından zor olmamalı. “Adam” yerine kadınları da kapsayan “insan” sözcüğünü savunduğumuz gibi, “Türk” yerine daha kapsayıcı olan “ Türkiye”, “Türkiye vatandaşı”, “Türkiye Cumhuriyeti”, “ Türkiye bayrağı” gibi sözcükler neden kullanılmasın?



Her yerde “adam” sözcüğünü kullanan erkeklerin, karşı çıktığımızda bize verdikleri yanıta benzer biçimde mi yanıtlayacağız daha kapsayıcı sözcükler isteyenleri? Etnik eşitlik isteyenlere “Takmayın kafayı, bizim ‘Türk’ ile kastımız bir etnik grup değil, bu ülkede yaşayan herkes” demek ne kadar ikna edici olabilir? Yaşanan ve yazılı tarihin şahitliğinde bu yanıt gerçeği mi yansıtır, yoksa gizlenmek istenen bir zihniyeti mi?



Ben kadınların, kendi yaşam ve mücadele deneyimlerine dayandıkları ölçüde, bu sorulara egemen erkeklikten farklı bir anlayışla yanıt vereceklerine inanıyorum. 30 yıldır süren silahlı çatışmaların, kadınlara evlat acısı ve artan erkek şiddetinden başka getirisi olmadı, olmayacak. Biliyoruz. Silahlı çatışmalara son verme, barışma olanağının doğduğu bu tarihsel anda kararı erkeklere bırakamayız. Kadınlar cinsiyet, dil, din, etnisite, ırk, cinsel yönelim ayrımı yapmayan bir eşit anayasal yurttaşlık ve bunu yansıtacak kapsayıcı bir dil için seslerini yükselterek, hem toplumsal barışmayı sağlayabilirler, hem de kadın bakış açısıyla yeni bir siyasetin mümkün olduğunu gösterebilirler.