Önümüzdeki Ağustos ayından itibaren, Türkiye'de yeni bir dönem başlayacak. Öncelikle, 1 Ağustos'ta yürürlüğe girecek olan, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi'nin İstanbul Sözleşmesi, kadınların yaşam hakkını devlet güvencesi altına alacak.


 



Önümüzdeki Ağustos ayından itibaren, Türkiye'de yeni bir dönem başlayacak.



Öncelikle, 1 Ağustos'ta yürürlüğe girecek olan, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi'nin İstanbul Sözleşmesi, kadınların yaşam hakkını devlet güvencesi altına alacak. Tam da, çeşitli sivil toplum örgütlerinden 70 kişilik bir kadın grubunun, artan kadın cinayetlerini protesto etmek için İstanbul Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü binasını basarak, Hükümet'ten hesap sordukları bir sırada, bu yasanın hayata geçecek olması iyi bir haberdir.



Türkiye, İstanbul Sözleşmesini Mayıs 2011'de imzalamış, Kasım 2011'de Parlamentosunda onaylamıştı. 47 Avrupa Konseyi içinde ülkemizin yasayı kabul etmek için gösterdiği bu hız, şaşkınlıkla karşılanmıştı. Çünkü sözleşmenin geçerli olabilmesi için gerekli 10 imza ve onay ancak üç yıl sonra tamamlanabildi. 7 Temmuz 2014 itibariyle İstanbul Sözleşmesini toplam 13 ülke benimsedi, bunların arasında sadece 7'si AB üyesi..Avrupa Konseyi Genel Sekreteri, kadın hakları konusunda en ileri ülkelerden biri olan Norveç'li Jagland, bu konu ile ilgili bir soruyu:" Biz sözleşmenin devlete getirdiği ağır sorumluluk ve yükümlülüklerden dolayı incelememizi sürdürüyoruz" dedi. Norveç'in onaylamak için bu kadar düşündüğü bu antlaşma neler getiriyor:



Sözleşmenin temel amacı, kadınları her türlü şiddetten korumak, kadına yönelik  şiddet ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmaktır. Metinde, "Şiddet mağdurlarına, insan haklarına uygun bir şekilde ve süratle destek verilecek" deniliyor. Devlet koruması altındaki kadına, devlet tarafından geçici maddi destek verilmesi öngörülüyor. Yasaya göre asgari ücretin günlük tutarı kadına ödenmeli. İhbar mekanizması çok önemli bir önleyici tedbir olarak görülüyor. Yargı, polis ve sağlık birimlerinin eğitimine bütçe ve zaman ayrılıyor. Devlet Radyo ve Televizyonlarında her ay en az 90 dakika toplumsal cinsiyet eşitliğine dair yayın yapılması gerekiyor. İlk ve Ortaöğretim müfredatına, kadının insan hakları ve kadın erkek eşitliği konusunda eğitime yönelik dersler konuluyor. Zorla evlendirmelerin suç sayılması için gereken hukuki, idari ve cezai önlemlerin alınması isteniyor. Daha pek çok  zorunluluk var ama hepsinden önemlisi, taraf ülkelerce sözleşmenin etkin bir şekilde uygulanması için ortak bir izleme mekanizması kuruluyor. Yani, İstanbul Sözleşmesini kabul eden ülkelerde, kadınların güvenliği artık uluslararası bir birimin denetimine emanet ediliyor.



Geçen yıl, Portekiz'de 36, İspanya'da 45, İsveç'te 80 ( dehşet içindeler!), bizde ise 189 kadın öldürüldü, bu yıl sayının artması bekleniyor. Bakalım, İstanbul Sözleşmesi, Ağustos ayından itibaren, kadınlarımızın hayatını kurtarmak için, mucizeler yaratacak mı?



Gelelim, ikinci hayati meseleye.. Ağustos ayında, sadece şiddete uğrayan kadınların değil, 12 yıldır taciz altındaki her bireyin, geleceğini kurtarmak için, elindeki en önemli vatandaşlık hakkını iyi kullanması gerekiyor. Yurtta ve dünyada barışı korumak için, padişah heveslilerine karşı, Türkiye Cumhuriyeti'nin onurunu, oy verirken koruyalım.