Türkiye İstatistik Kurumu, 2013 yılına ait toplumsal cinsiyet istatistiklerini yayınlamış. Kitapçığa göz gezdirince, ülkemizin ne kadar özel olduğu bir kez daha anlaşılıyor ama daha yakından bakınca bir takım öngörülerin de çürütüldüğü görülüyor.


 


 


Türkiye İstatistik Kurumu, 2013 yılına ait toplumsal cinsiyet istatistiklerini yayınlamış. Kitapçığa göz gezdirince, ülkemizin ne kadar özel olduğu bir kez daha anlaşılıyor ama daha yakından bakınca bir takım öngörülerin de çürütüldüğü görülüyor.


 


- Nüfusumuzun % 50.2'sini erkekler oluşturuyor, kadınların oranı daha az: % 49.8


 


- Yaş ortalaması, dünya ile (29.2) uyumlu, bizde % 28.3. En genç nüfus, Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde yaşıyor.


 


- Ortalama ilk evlilik yaşı, her şeye rağmen demek lazım, yükseliyor. 2012 yılında erkeklerde 26.7, kadınlarda 23.5. Tabii, ülkenin koşullarını bilenlerin farklı okuyuşları olabilir. Kızlarda, her 3 evlilikten birinin 18 yaşın altında yapıldığı araştırmalarda çıkıyor, demek ki "evlilik"le, "resmi evlilik" arasında bir fark var ülkemizde.


 


- Doğurganlık yaşı, yine bilinen vakalara rağmen, yükseliyor. Çocuk annelerin oranı 2008 yılında % 3.9 iken, 2012'de % 2.9'a düşmüş.


 


- Başlık parası % 84.4 oranında kabul görmüyor.


 


- Akraba evliliği oranı % 21.3.


 


- Doğumların % 97'si sağlık kuruluşlarında gerçekleşiyor.


 


- Yine, bütün ısrarlara rağmen, doğum hızı düşüyor, 2001'de binde 20.3'ten, 2011'de binde 17'ye inmiş, gelişmenin doğal sonucu.


 


Okullaşma oranlarına baktığınızda, kesintisiz 8 yıllık eğitim döneminin olumlu katkılarını değerlendirebiliyorsunuz. 


 


İlkokul'da erkeklerde % 98.8 kızlarda % 98.9.


 


Ortaokul'da % 93.2 erkeklerde, % 93 kızlarda.


 


Ortaöğretim'de 70.8 ve 69.3.


 


Yükseköğretim'de ise 38.4'e 38.6.


 


Görünen, lise eğitiminde ve üniversitede bir düşüş de olsa, Türkiye'de cinsiyetler arasında okullaşma oranı neredeyse eşitlenmiş. Zaten bu verilere bakınca, 4+4+4 sisteminin hedefi konusunda bilinen şüpheler de artıyor, ne gerek vardı?


 


Çok çarpıcı olan ülke gerçeği, buradan sonra ortaya çıkıyor. Sıra, çalışma hayatına gelince, Türkiye'deki kadınlar, tam anlamıyla, sınıfta, ya da evde kalıyorlar!


34 OECD ülkesi içinde, en yüksek kadın istihdam oranı % 77.3 ile İzlanda'da (2011). Daha sonra özellikle kuzey Avrupa ülkeleri başı çekiyor ve liste % 43.4 oranındaki Meksika'ya kadar iniyor. 


 


Dikkatinizi çekerim, Türkiye, onun da altındaki sırada ve önemli bir farkla, en sonda yer alıyor. % 27.8! Kadınların işgücüne dahil olmama nedenlerinin başında % 58.7 ile ev işleriyle meşgul olma, geliyor. Avrupa Konseyi'nin son yıllarda yaptığı bir araştırma, ev işlerinde eşlerine yardım eden erkeklerin, 47 ülke içinde en az oranda Türkiye'de olduğunu ortaya çıkarmıştı zaten.


 


TÜİK Türkiye'de kadınların evin tek ve mutlak hâkimleri olduğunu, değişik verilerle ilan etmiş!


 


Aile ile ilgili konularda karar verme oranı açık ara kadınlarda! Yani, ev düzeni, çocuklar, alışveriş, akrabalar ve komşularla ilişkiler tamamen kadınların üzerinde. Ev seçimi ve tatil, eğlence konularında da, oran daha düşük de olsa, sözleri geçiyor.


 


Aile içi şiddet gibi, tatsız bir konuyu, bu yazının dışında bıraktım.



* CHP Ankara Milletvekili, PM üyesi