İnsanın aklı gözünde derler. Neden?. Bu ifadelendirme, insanın tarih boyunca hemen her konuda, gözüyle görmediği ve dokunmadığına inanmak istememesi ile ilgili geliştirdiği doğal bir davranış biçimidir. Kuvvetle şahıs/toplum bir şekilde “aldatılmış” da olabilir. Bu şekilde kendisini duyularıyla sorgulayarak emniyete almak istemektedir. Bazıları da aklı kadar “görür” diyerek aklın, bilgi ile desteklenmesinin önemine dikkat çekmektedir. Disiplinlerarasılık bu konunun neresindedir?.
Disiplinlerarasılık aslında ortada açıkça belli olan bir konuyu, bir disiplinin ele geçirip, kendi bakış açısını dayatma eğilimine karşı geliştirilmiştir. Diğer disiplinlerin şu veya bu metotla engellenmesine bağlı ortaya çıkabilecek hatayı önlemeye yarayan, gücünü doğru ve iyi ile beslenen çok yönlü bilimsel sorgulamaktan alan bir yöntemselliktir. Disiplinlerarası ilişkiler yapılandırılabilir ise de bir olgunun incelenmesinde disiplinlerarası nedenselliğin güçlendirilmesi için, üç temel mantık içinde hareket edilmektedir. Hesap verebilirlik, yenilikçilik ve ontoloji (varlık felsefesi).
Disiplinlerarası değerlendirmeler çağdaş gelişmelerle birlikte hareket etmektedir. Bilinen bilgi birikimi ile hesap verebilirlik de bu değerlendirmeyi etkilemektedir. Bu bakımdan elde olan bilgiler, araştırmalar ve teknolojiler, kamu oyu araştırmaları, çok aktörlü uzmanların yer aldığı
halkın katılım toplantıları vb konuları birlikte değerlendirmek gerekmektedir.
Öncelikle bir fikir geliştirmek için; hayal etme ve uygulanabilirliği anlamak önem taşımaktadır. Bu mantıksal çerçevenin oluşturulmasında, "kullanıcılar", "kullanıcı ihtiyaçları" ve "kullanıcı etkileşimi" kavramlarının birlikteliği dikkat çekicidir. Bilimsel çalışmalarda, herkese karşı bir
sorumluluk bulunmaktadır. Başka bir ifadeyle, yalnızca toptan örgütlenmemiş halka karşı gibi bir hesap verebilirliği değil, paydaşların katılımı, tüketiciler veya sektörel duyarlılık vb farklı ilgi gruplarına yönelik bütünsellik içinde hareket etmek gerekmektedir.
Disiplinlerarasılıktan, etik hesap verebilirlik kültürünün geliştirildiği anlaşılmaktadır. Bu yaklaşım ise: bilim artık faaliyetlerine verilen destek ile
ayakta durmaktadır konusunu öne çıkarmaktadır.
Özetle, günümüzde, “Bilim özerkliği kültürü, hesap verebilirlik kültürüne kaymıştır” (Nowotny, 2003). Artık teknoloji aracılığıyla, söylenenleri doğrulatabiliyor veya yanlış olduğunu görebiliyoruz. Bu gelişim de savunmak ve bu yolla paydaşlara kabul ettirerek bilgiyi meşrulaştırmak felsefesini önemli hale getirmiştir. Sosyal-bilimsel uzmanlığın koruyuculuğu, ispat edebilirlik ile birlikte sağlanmaktadır. Bu da geçmişte olduğundan daha yıkıcı eleştirileri getirmektedir. Artık toplum fayda sağladığı ölçüde geçerliliği onaylamaktadır. Aksi takdirde ikna edilebilirlik ortadan kalkmaktadır. O halde, bir olgunun gelişiminin herkesin faydasına olduğunu ortaya koymak, ikna edilebilirliği artırmaktadır.
Teknolojinin getirdiği koşullarda toplumun dört bir taraftan kuşatma altında kaldığı haliyle “medyatik aklın” aklına itibar etmemek için kendisinin geliştirdiği sosyal medya ağlarına dayanması da, her zaman güvenli olmayıp, hata yapmak mümkündür. Bilimsel etik konusunun gündeme gelmesi tam da bu noktada önem taşımaktadır. Söylediklerimizle, yaptıklarımız ile etik çizgide hak edilmiş kazançlar dengesi nerede buluşmaktadır? Doğru çözümleme, disiplinlerarası ve aktörlerarası birlikteliğinde, bilimsel çıktıları çok yönlü değerlendirme ve bu etik sorgulamayı
gerçekleştirici huzurlu ortam ile ancak sağlanabilmektedir.