8 Mart günü kadınlar sokaklardaydı. Pek çok yerde; okullarda, işyerlerinde, konferans salonlarında ve sokaklarda, ülkenin her yerindeydiler.

8 Mart günü kadınlar sokaklardaydı. Pek çok yerde; okullarda, işyerlerinde, konferans salonlarında ve sokaklarda, ülkenin her yerindeydiler. Kadınlar eşit işe eşit ücret almayı, eşit eğitim olanaklarına kavuşmayı, kendi bedenleri ve yaşamları üzerinde söz sahibi olmayı, kadın oldukları için şiddet görmemeleri ve öldürülmemeleri gerektiğini, yani cinsiyet eşitliğini savundular. Kadınlar barışçıl bir biçimde, güvenle ve eşitçe var olma taleplerini dile getirdiler. Ama belli ki bu durum çok rahatsızlık yarattı bazı çevrelerde. Özellikle muhafazakâr gazetelerde köşe tutan erkekler ve eril bakışı savunan kadın gazeteciler, 8 Marttan memnun olmadılar. Kendini Milli Görüş ve İslamcı çizgide gören, hatta iktidarın iktidarından ve erkeklik iktidarından, ödün verdiğini düşünen çok sayıda yazar ve gazete, muhafazakâr kadınlara ve tabi ki feministlere, mücadelelerinin kirli ve negatif olduğu gerekçeleriyle ateş püskürdüler. 

Neydi bu kadınların istedikleri? Ne demekti sokaklara çıkmaları? O güzelim evleri varken, aile hayatlarında huzurlu ve mutlu yaşarken, ne işleri vardı sokaklarda! Okula gitmeleri mi engelleniyordu? İşyerinde ücret eşitsizliği mi yaşıyorlardı ya da evlerinde ya da sokaklarda şiddete mi uğruyorlardı? Sürekli ne giyeceklerine, nasıl yaşayacaklarına, kaç çocuk sahibi olacaklarına mı karşılıyordu? Mesut mutlu yaşarken, rahatlık mı batıyordu bu kadınlara? Ne istediler de alamamışlardı ki! Ne batıyordu evlerinde bu kadınlara! Niye çıkıyorlardı sokaklara? Kimdi sokağa çıkmak isteyen bu kadınlar? 

Sayın A. Dilipak; “8 Mart’ta ne oldu?” başlıklı yazısında “Bizde 8 Mart 2016’da 'Feminist Gece Yürüyüşü' ile önce feminist gösteriye, ardından gay ve lezbiyenlerin, fahişelerin sokaklara çıktıkları bir gösteriye döndü. Bunların aile diye bir meseleleri yok. ‘İffet'le dalga geçiyorlar, fahişelikten yanalar... ‘Kadın hakları’ diyorlar da, artık kadın-erkek birbirine karıştı. “Cinsiyet eşitliği”nden vazgeçtiler, “cinsiyetsiz bir toplum” için çalışıyorlar. “Kadın” da “yok” onlar için, “aile” de…” gibi ifadeler kullandı. Bir başka muhafazakâr yazar Sayın Y. Bahadıroğlu’da 9 Mart 2019 günlü yazısında 8 Mart kutlamalarına bazı muhafazakâr kuruluşların da katıldığını beyan edip,  işin çığırından çıktığını belirtiyor ve yazısının son cümlesinde “Dünya Kadınlar Günü’nü kutlayan muhafazakârlar bile öylesine “feminizm”in etkisine girmişler ki, kendi analarını tanımıyorlar!” diye de uyarma gereği duydu. Bazıları da feministlerin kadınları tek başına aile kurumunun içinden çıkartıp yalnızlaştırmaya, pozitif ayrımcılıkla toplumdan koparmaya ve hatta hak arayan militanlara dönüştürmeye çalıştıklarını iddia etti. 

Tüm bunlar erkeklerin kadına dönük korkusu sanki. Nedir bu kadın ve kadın mücadelesi karşısındaki korku? Kadınların evdeki geleneksel ataerkil rollerine yönelik itirazları onları neden bu kadar ürkütüyor, panikletiyor ve tedirgin ediyor?  Kadınların evin dışına çıktığında erkeklerin ve ailenin diğer bireylerinin koruması olmadığında yalnızlaşacağını savunuyorlar. Siz beyler, evin ve ailenin dışına çıkınca yalnızlaştınız mı ki, kadınların yalnızlaşacağından ve ailesinden kopacağından korkuyorsunuz? Bu yüzden mi cinsiyet eşitliğini değil, adaletini savunuyorsunuz? Peki beyler, sizler, erkekler sınıfı, evin reisi olma arzunuz dışında ailenin nesisiniz? Niye hayatı, evi, işleri, sorumlulukları eşinizle, kadınlarla paylaşmaktan bu kadar korkuyorsunuz? Aileyi ve ailenin tüm sorumlulukları kadınlara ödevleştirip, kendinizi kenara çektiğinizde bu adalet mi oluyor? Kadınların eşit insan olma, güçlenme çabalarından neden bu kadar korkuyorsunuz, bencilleşiyorsunuz? Eğer aile dışına çıkmak insanı yalnızlaştırıyorsa, size de yazık değil mi? Nedir bu kadın korkunuz, paniğiniz ya da kamusal hayat korkunuz! 
 
Korkmayın kadınların iktidarı ele geçirme gibi bir dertleri yok. Onlar yaşamlarını her yönden kuşatan tahakküme karşılar. Kendilerine kader olarak sunulan rolleri, boyun eğmeyi değiştirmek istiyorlar. Kadınlar ne önde ne de arkada olmak istiyorlar. Yan yana yaşamayı, dayanışmayı ve hayatı kadın-erkek birlikte paylaşmayı istiyorlar. Kadınlar ister laik-inançlı, ister liberal, ister sol ve isterse muhafazakâr olsun, kendi haklarının bilincindeler ve savunuyorlar artık! Nedir bununla alıp vermediğiniz, kabul edemediğiniz!