Aldo Leopold’un (1946), bitki(flora) ve hayvan varlığına(fauna) yönelik olarak geliştirdiği hak kavramına göre; biyolojik
toplunun bütününü ve devamlılığı koruma isteği “hak” kavramına dâhildir. Eğer bu istek koruma hedefinden uzaklaşıp
başka bir konuya/şeye yönelirse, artık bir hak kavramından bahsedilemez.
Aslında doğa, dokunulmazsa kendini yenileyerek sürdürebilirliğini sağlamakta ise de, insandan KENDİNİ koruyamamaktadır. İnsanlar ahlaki olarak doğayı bir bütün olarak koruma görevine sahiptir. Bu nedenle de medeniyetle gelişen hak kavramı sadece insan ile sınırlı olmayıp, onun eko-sisteme saygısını da kapsamaktadır. Ekolojik sisteme saygı bitki ve hayvanlara da saygıyı gerektirmektedir. Bu amaçla koruyucu-öğretici kurallar kadar uygulayıcı mekanizmalara da ihtiyaç bulunmaktadır.
Türkiye maalesef ekoloji /çevreyle ilgili hak kavramındaki gelişmelerden oldukça geri kalmıştır. Orman yangınlarının büyük bir yüzdesi husumetten çıkmaktadır. Başkasının orman varlığına, malına ve sahiplendiği hayvanlara zulüm idarenin anlık kontrol edemediği ancak netleştiğinde cezalandırmaktan da çekinmediği bir olguya dönüşebilmiştir. Farklı kültürel yapılar, ahlaki yozlaşma, aşırı nüfus artışı ve eğitimsizlik gibi konuları gözden saklamada, iklim değişikliğinin olumsuz etkileri bahane haline gelebilmektedir. Kentsel mekânlarda ve kırsalda; sokakta ve evde bakılan hayvanlar sahipsizdir. Canı sıkılan baktığı ev hayvanlarını sokağa salıvermekte, sokaktakiler de en hafif bir tabirle her türlü eziyet içinde yaşamaktadır. Oysaki tarih boyunca üretim ile ilişkilendirilen hayvanlara duyarlı davranılması gerektiği daha M.Ö 1700’lü yıllarda Asur kayıtlarda yer almaktadır. Dini metinlerde de hayvanlara olumlu yaklaşım gerektiği ayrı bir konu olarak işlenmiştir.
Hayvan hakları konusunda ve hayvanların ahlaki konumlandırılmalarına ilişkin olarak en radikal olumlu yaklaşım Bentham Jeremy (1789)
tarafından “Mevzuat ve Ahlakin Temel Prensipleri” adlı kitapta yer almıştır. Bu çalışmada; o zamana kadar kurala oturtulmamış, dikkate alınmayan hayvanlara yönelik yaşama ve beslenme hakkına saygı gibi bazı temel konular ifade edilmiştir.
Çeşitli yayınlarda aktarılan deneylerde hayvanların kullanılması başta olmak üzere, kendilerine uygulanan zulümlerin çeşitleri ve derecesi akla sığmaz. Terör amaçlı kullanımlar ayrı bir yazı konusudur. Kadınlara ve siyahilere yapılan ayrımcılığın hayvan türlerine de yapıldığına ilişkin yayınlar da bulunmaktadır. Köpeğini seven bir bireyin, sokaktaki yavru veya değil kedilere yaptığı ölümcül etkileri anlamak mümkün değildir.
Günümüzde hukuki sorumluluklar, görevler temel olarak; hayvan sağlığının korunması ve bu konuda mevcut bilginin geliştirilmesi, acı
çekmelerinin önlenmesi, yararlanacakları kaynakları koruma olarak gruplandırılabilir. Kant başta olmak üzere çeşitli düşünürler; insanların hayvanlara karşı olan davranışının, insanların diğer insanlara karşı olan davranışlarını şekillendirdiği belirtilmiştir Bu düşünce günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Bana göre aksi de doğrudur. Bireyler; aile başta olmak üzere çevresinde belki kendisine de yapılan ve sıkça
yapılarak doğallaştırılan olumsuz davranışları hayvanlara da tatbik etmektedir.
Konunun öneminin giderek daha da farkında olan merkezi yönetim - yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ile yerleşiklerin duyarlılıkları ve işbirliği bağlamında, bitki ve hayvan varlığı olarak ekolojik hak kavramı daha da geliştirilecektir.
Bkz. Kıvanç Demirci, 2018, Hayvan Hakları ve Sokak Köpekleri, İzmir.