Yaklaşık 4 yıl kadar önce bir kadınla tanıştım. Ama zaman ve fırsatlar eksikliği nedeniyle bu yıl daha yakından tanıma olanağım oldu.

Yaklaşık 4 yıl kadar
önce bir kadınla tanıştım. Ama zaman ve fırsatlar eksikliği nedeniyle bu yıl
daha yakından tanıma olanağım oldu. Yakından tanıdıkça 1980’li yılların başında
kadın-erkek eşitliğine dair okumalar yaptığım yıllarda karşıma çıkan bazı
metinleri ve o metinlerdeki düşünceleri anımsadım. O metinlerde, doğumdan
itibaren erkek egemen toplumda kadınların erkeklere kıyasla hayata 1-0 geriden
başladıklarını ve o nedenle çoğunlukla da aradaki açığı kapatma mücadelesinin giderek
hayata karşı mücadelede erkeklerin önüne geçmelerinde önemli bir rol oynadığı
ifade ediliyordu. Hayatımın ondan sonraki dönemlerinde çevremdeki kadın erkek
ilişkileri ve sayısız pek çok kadının hayat mücadelesinde hep o metinleri
anımsadım.

Özel hayatlarındaki erkeklerle, aileleriyle, iş yerinde çoğu kez
erkeklerle ve belki bazen de erkekleşmiş kadınlarla mücadele eden pek çok
kadın. Henüz çocuk yaşlarda, ergenlikte ve genç kızlıkta, sonra sırasıyla
toplum baskısı, erkek arkadaş, nişanlı, koca…Özetle, neredeyse tüm kadınların, öyle
ya da böyle yakın çevresinde mücadele ettiği hep bir erkek olmuştur
hayatlarında.
  Ve elbette çoğu kez de
aynı bu erkek egemen toplumun zihniyeti doğrultusunda düşünen ve davranan
aileleri de. Son yıllarda ailelerle ilgili olarak bu istisnaların sayısında
artış olsa da ülke genelinde bu oranın pek yüksek olmadığını söylemek yanlış
olmasa gerek.



O, şu an 50’li yaşların
başında bir kadın. Çok çocuklu bir Karadenizli aileye doğmuş. Lise yıllarında
başarılı bir öğrencilik geçirdiği  ve
liseyi birincilikle bitirdiği için merkez bankası hemen işe başlatmış ve işe
başladıktan birkaç sene sonra dışardan üniversiteyi bitirmişti. Bu yıllarda
sevda başında duman olmuş ve bir erkeğe aşık olmuştu. Aşık olduğu erkekle kısa
süre sonra da evlenmişti. Elbette bu büyük aşk çok kısa süre sonra meyvesini
vermiş ve dünya güzeli bir kız çocukları olmuştu. Kadın hem çalışıyor, hem
çocuğuna bakıyor, hem evi idare etmeye çalışıyordu. Bu arada da kadındaki
zekayı gören banka kendi hesabına İngilizce kursuna göndermişti. Yani kadın hem
çalışıyor, hem evinin işini yapıyor, hem çocuğuna bakıyor, bu arda da İngilizce
öğreniyordu. Kadındaki bu çalışkanlığı, azim ve mücadele gücünü gören, bir
yandan kıskanan, ama bir yandan da bunu kullanan adam, bir süre sonra evde
maraza çıkarmaya başlamıştı.Maraza çıkarmakla da kalmayıp işi aldatmaya kadar
götürmüştü. Kadın sadece çalışkan ve becerikli olmakla kalmayıp çok akıllı da
olduğu için iz sürüp erkeğe suçüstü yapmış ve özel eşyalarını adamı eline
tutuşturup kapının önüne koymuştu. Daha çok kadının çabasıyla yaklaşık 10 yıl
kadar süren evlilik böylece sona ermişti. Kızıyla baş başa kalan kadın, bir
yandan bunca sevdiği erkeğin ihanetine üzülüyor, ama öte yandan, adamdan
kurtulduğuna seviniyordu.

Her ne kadar evli iken de yaşam kavgasında daha çok
yalnız olsa da, birden bire erkeğin hayatından tamamen çıkması, çok uzun
sürmese de sarsmıştı O’nu. Bir süre kendine gelmeye çalıştı ve birkaç ilişkisi
oldu. Zira bir erkeğin bunca acı çektirmesine rağmen, aşk kadını olduğu için
erkeklerden tamamen de vazgeçemiyordu. Tüm bunları yaşarken de, ayrıldıktan
sonra baba, kızıyla hiç bir şekilde ilgilenmediği için, maddi ve manevi kızının
her şeyiyle O ilgileniyordu. Maddi ve manevi 
olarak kızını hiç bir şeyden mahrum etmemeye çalışırken, öte yandan da
kendinin ve kızının geleceği için birikim ve yatırım yapıyordu. Birkaç
ilişkiden sonra bir adam tanıdı. Bu adamda gerçek aşkı bulduğunu sandı. Ama aradığı
olmadığını anlaması için aradan yedi yıl geçmesi gerekti. Tam evlenmek üzere
oldukları sırada adamın saçmalıklarını fark etti. Şimdilerde kendini toparlamış
ve hayat dolu bir şekilde hayatına devam ediyor.



Sağlık ve sevgiyle
kalın.