Gün geçmiyor ki basında ya da sosyal medyada şiddete uğrayan bir kadın haberi görmeyelim. Biz okumaktan, izlemekten utandık, yorulduk…Ama zalim erkek vahşeti bıkıp usanmadan, yorulmadan kadınlara şiddet uygulamaya devam ediyor.
Gün geçmiyor ki basında ya da sosyal medyada şiddete uğrayan bir kadın haberi görmeyelim. Biz okumaktan, izlemekten utandık, yorulduk…Ama zalim erkek vahşeti bıkıp usanmadan, yorulmadan kadınlara şiddet uygulamaya devam ediyor. Hani bazı sosyal medya mesajlarında diyorlar ya “bir bitmediniz ..” diye.. Aynen öyle, bir bitmedi. Her gün ülkenin dört bir yanından kadına tecavüz ve şiddet haberleri gelmeye devam ediyor. Öyle görünüyor ki, radikal bir değişim olmadıkça da gelmeye devam edecek. Zira var olan düzende adaletin ne kadar gayri adil olduğunu da izlemeye devam ediyoruz. Şiddet uygulayan erkeklerin mahkemede takım elbise giymesi bile “iyi hal ve davranış” kalıbına uyduruluyor veya şiddete uğrayan kadının söz ve/veya davranışlarıyla neredeyse bunu hak ettiği ima ya da ifade ediliyor. Yıllardır yazıp çizdiğimiz gibi, kimden ve nereden gelirse gelsin, şiddetin her türüne karşı olmak bir insanlık onurudur. İster erkeğin erkeğe, ister kadının erkeğe, ister erkeğin kadına. Ama hepimizin de bildiği gibi, erkeğin kadına uyguladığı şiddet, oransal olarak artık devasa boyutlara ulaşmış ve sıradan bir şiddet olayı olmasının ötesinde bir insanlık suçu olarak da karşı durulması ve acilen önlenmesi gereken bir noktaya gelmiştir.
Yine tekrar ediyoruz, neresinden bakarsanız bakın, elbette şiddet nereden ve kime gelirse gelsin korkunç bir olay. Ancak bazı kadınların uğradığı şiddet olayı kamuoyunu daha derinden yaralamakta, vicdanları sızlatmakta ve isyan etme noktalarına getirmektedir. Bu köşeyi takip edenler belki anımsarlar. Yaklaşık 9-10 yıl kadar önce Berlin duvarının yıkılmasından ve o coğrafyadaki ülkelerin bağımsızlığına kavuşmalarının ardından oradaki ülkelerden, dünyanın pek çok ülkesine, ama aynı din ve benzeri kültürden de olmamız nedeniyle Türkiye’ye çalışmaya gelenleri yazmıştım. Zira eski adıyla Sovyetler Birliğinin, zamanında uyguladığı ekonomi politikaları nedeniyle (ki bu ayrı bir çalışma ve yazı konusu olacak kadar derin bir konudur), o coğrafyadaki ülkeler uzun yıllar ekonomik olarak çok zor zamanlardan geçti ve bazıları hala kendini tam olarak toparlayabilmiş değildir. O nedenle o yıllarda başlayan ve günümüzde de halen devam eden bir biçimde o ülkelerden çoğunluğu kadın olan insanlar, aş ve iş için ülkemize geldiler ve azalarak da olsa gelmeye devam ediyor. Gelen insanların pek çoğu da üniversite mezunu. Ya da, üniversite hayali olan genç kadınlar.
Geçtiğimiz günlerde gündeme bomba gibi düşen şiddet olayı, bu kadınlardan birine aitti. Kaçak olarak çalıştığı bir evde ölü bulunmuştu. Ev sahibinin tabancasıyla intihar ettiği yazıldı. Ama haberde yer alan kriminolojik bilgiler, bunun mümkün olmadığını gösteriyordu. Nitekim iki gün içinde otopsi yapılmadan, adeta derdest edilerek cenazesi ülkesine yollandı. Genç ve güzel bir kadındı ve bir süre daha çalışarak para biriktirip üniversiteye gitme hayal vardı. Ne var ki genç ve güzel olması onun en büyük suçu olmuştu. Çalıştığı evdeki erkek, muhtemelen önce sevişmek istemiş ve kadın istemeyince de, tecavüz etmişti. Ancak tecavüzden sonra da kadının konuşup kendisini ele vermesinden korkarak panikle öldürmüştü. Zira mevki sahibi bir erkekti ve itibarını kaybetmesi, hayatının kararması demekti. Gerekli kılıflar uyduruldu ve intihar dendi. Oysa her ölüm olayında yapılan gerekli prosedür uygulansaydı bambaşka bir gerçek ile karşılaşılacaktı. Böylece bir genç kadın daha tecavüz ve şiddet mağduru olarak kara toprağa girmişti. Oysa genç kadının hayallerinde bambaşka bir hayat vardı. O nedenle ölen sadece bir beden değil, genç bir kadının hayalleriydi de aynı zamanda.
Sağlık ve sevgiyle kalın.