O’nu dört yıl önce tanıdığımda 60 yaş civarındaydı. Sürekli kahkaha atan, etrafa gülücükler saçan neşeli bir kadındı.

O’nu dört yıl önce tanıdığımda 60 yaş civarındaydı. Sürekli kahkaha atan, etrafa gülücükler saçan neşeli bir kadındı. Her şey O’nu mutlu etmeye yetiyor gibiydi. O’nu uzaktan gören hayatını hep çok mutlu yaşadığını ve ilk anda hayatında hiçbir sorun olmadığını düşünebilirdi. 43 yıl yaşadığı Almanya’da yeni emekli olmuş ve artık vatanında yaşamak istiyordu. Ancak kendi şehrinde O’nu bağlayacak kimse kalmadığı için yaşayabileceği sakin bir sahil kasabası arıyordu. Derken tam o sıralarda ortak sevgimiz, sokaktaki can dostlarımız nedeniyle internette tanıştık. 

Halen Almanya’da olduğunu, ama kararsızlık yaşadığını içeren uzunca bir sohbetten sonra ben, bulunduğum sahil kasabasına gelip bende misafir olabileceğini ve burasını gördükten sonra karar verebileceğini söyledim. Nitekim cümlelerim karşılığını buldu ve bu samimi teklifimi kabul etti. Birkaç ay sonra geldi ve konuğum oldu. Geldiğinin ikinci günü kararını verdi ve buraya yerleşmek istediğini söyledi. 
Aradan iki ay geçtikten sonra da geldi ve ev kiraladı. Tüm evini taşıdı ve bu güzel sahil beldesine yerleşti. Elbette ortak hayat ve deneyim alanımız can dostlarımızdı, ama elbette bu güzel duyguların dışında da birbirimizle ilgili hayat hikayelerimizi anlattık zaman zaman. Özellikle ben, O’nun hayat hikayesini çok daha fazla merak ediyordum. “Almanya’ya ne zaman ve neden gittin?” şeklindeki ilk sorum, aynı zamanda Almanya ve neredeyse tüm yaşamının kilidi gibiydi. Elbette bu sorumun kilit olduğunu kendisini dinlemeye başladıktan sonra anladım.

Hikayeyi dinlemeye başladıktan sonra o güne dek genel olarak yaşadığımız, tanık olduğumuz ya da uzun yıllardır zihinlerimize kazınan “anne” imgesinin sarsıcı bir şekilde yerle bir olduğunu gördüm. Annesi o bilindik, şefkatli, merhametli, sevgi dolu ve özverili anne imgesinin çok uzaklarında idi. Babasının olabildiğince şefkatli ve sevgi dolu olmasına karşın, aile içinde dominant olan anne,  oldukça baskın bir biçimde aileyi yönetiyor ve yönlendiriyordu.

Arkadaşım üç kardeşin içinde büyük ve küçük iki erkek kardeşin arasında idi. Ortanca evlat ve ailenin tek kız evladı olarak babadan gördüğü şefkat ve sevginin yarısını bile anneden görmüyordu. Anne, iki erkek evladına da çok düşkündü. Ama özellikle küçük erkek kardeş, her konuda ve her zaman çok büyük ayrıcalıklara sahipti ve anne bunu öyle çaktırmadan falan da yapmıyordu. Açıkça, herkesin ortasında küçük erkek evlat pohpohlanırken ve inanılmaz ayrıcalıklara sahipken kız evlat sürekli aşağılanıyor ve öteleniyordu. Aile içindeki bu ötekileştirme zaman zaman o kadar ayyuka çıkıyordu ki, sesini çıkaramayan baba, kızının başını usulca okşamakla yetiniyordu. İlk zamanlarda babasının hafifçe başını okşaması belki yetiyordu. Ama ergenlik yaşını yavaş yavaş geride bırakmaya ve sorunlar daha farklı boyutlara doğru evrildikçe, yetmemeye başladı.  Liseyi bitirdiğinde yaşadıkları İstanbul’da bir işe girdikten sonra yaşamlarına ve anneyle olan ilişkilerine ve var olan sorunlara bir de ekonomik boyut eklendi. Anne kızın aldığı maaşın tamamına el koyuyor ve kıza kazandığı parayla ilgili hiçbir söz hakkı tanımıyordu. Anne bununla da yetinmiyor ve baskılarına ve aşağılamalarına devam ediyordu. Giderek dayanılmaz olmaya başlayan bu ortamda artık fiziksel şiddet de yer almaya başlamıştı. Genç kız olmaya başlayan kız evlat giderek bu ortama daha zor dayanıyordu. Ve o gün…. Hayatının bundan sonrasını belirleyecek olan o gün… İşten eve geldiğinde oldukça anlamsız bir nedenden dolayı annesinden yediği bir tokat kız evladın çok zoruna gidiyordu ve ertesi günü nüfus kağıdını alarak iş ve işçi bulma kurumuna giderek Almanya’ya gidecek işçiler listesine kaydını yaptırıyordu

Henüz 17 yaşındaki bu genç kızı gören iş ve işçi bulma kurumundaki memurlar  ve sırada bekleyen bazı büyükleri O’nu bu kararından vazgeçirmeye çalışsa da O, çok kararlı bir şekilde yoluna devam edeceğini söylüyordu. Nitekim çok değil, aradan henüz üç ay geçmişti ki, kabul kağıdı gelmişti. Ben tam da burada, annesinin bu kararı öğrendikten sonra yumuşayacağını ve O’nu bu kararından vazgeçirmek için en azından çabalayacağını söylemesini bekledim. Ardı ardına şaşırdığım ve üzüldüğüm olayların tavan yapmasından sonra her nedense o çok kadınsı bir bekleyişle bunu ummuştum. Ve aldığım cevap tam bir şoktu benim için. Annesi Almanya’ya gideceğini öğrendiğinde son derece kayıtsız bir tavırla, hatta neredeyse O’ndan kurtulacağı için sevinme noktasında bir tutum göstermişti.

Sağlık ve sevgiyle kalın.