İyilik de kötülük de bulaşıcıdır. Tabi ki bu biraz da sizin hangisinin bulaşmasına izin verdiğinizle ilgili bir mesele.

İyilik de kötülük de bulaşıcıdır. Tabi ki bu biraz da sizin hangisinin bulaşmasına izin verdiğinizle ilgili bir mesele.

Birkaç yıl önce yabancı bir film izlemiştim. Filmde, lise yıllarında okulda verilen bir ödev kapsamında bir kız öğrencinin yapmayı seçtiği proje, iyiliğin bulaşıcı olduğu ile ilgiliydi. Film özet olarak kendisine iyilik yapılan bir kişinin bunun karşılığında kendisine iyilik yapana bir karşılık vermesi gerekmiyor, ama ilk fırsatta, tanımadığı birine bir iyilik yapması isteniyordu. 

Ekran açılırken- filmin senaryosunun gerçek bir hikayeden esinlendiği yazılıyordu. Son yıllarda onca şiddet ya da sulu romantik, filmlerin içinde Amelie filminden sonra bu tarz bir film izlememiştim.  Bu tarz filmler, içinde yaşadığımız ve kötülüklerin çığ gibi çoğaldığı bir dünyada yarına dair insanın umutlarını çoğaltıyor ve insanlığın asla bitmeyeceğini anlatmaya çalışıyordu. İnsana ait duygular da aynı hastalık gibi bulaşıcı olabiliyordu. Örneğin geçtiğimiz haftalarda sosyal medyada paylaşılan bir videoda metroda bir adam elindeki cep telefonuna bakarak gülmeye başlıyor ve giderek kahkahaları çoğalıyordu. Metrodaki diğer insanlar önce adama garip bakmaya başlıyorlar ve birkaç dakika içinde tüm vagon kahkahalarla gülüyordu. 

Ne yazık ki sadece kahkaha ve iyilik bulaşıcı değil. İçinizde şayet bastırdığınız ama bunun farkında olmadığınız bazı negatif duygular yakın çevrenizde bu tarz negatif duygu ve düşüncelere sahip insanlardan size geçebiliyor veya içinizde çok derinlerde olan negatif duyguları ortaya çıkarabiliyor. . Böylesi farklı davranmaya başlayan insanlar elbette bunu, yani o insandan etkilenerek bu davranışları gösterdiğini kabul etmez. Ama ne yazık ki insanlar çok farkında olmasa da Bu tarz örnekleri çevremizde görebiliyoruz.

Çok uzun yıllardır tanıdığınız ve çok iyi bildiğiniz bir insan bir bakıyorsunuz bir gün öyle bir şey yapar ki, ilk anda inanamazsınız. Yok canım, falan dersiniz. Ama ne yazık ki hiç de “yok canım” falan değil, bal gibi “var canım”dır. O zaman ilk anda aklınıza “acaba ben hiç mi tanıyamamışım bunca zamanda” dersiniz. Yok hayır bu da değildir. Çünkü onca zamanda  öyle şeyler yaşamış ve paylaşmışsınızdır ki, omca iletişimin ve paylaşımın rüya ya da yalan olması ya da sahte olması mümkün değildir. Birden şu andan itibaren filmi geri sarar ve izlemeye başlarsınız. Acaba ne zaman ne olmuştur da, bu tuhaf dönüşüm başlamıştır?  Yıl yıl yavaş yavaş geriye gitmeye başladığınızda hafiften şekillenmeye başlar tablo. Belirsizlik, yerini bir takım suretlere, ya da belirgin bir surete bırakmaya başlar. O suretin sahibi kişinin dönüşüme uğradığını düşündüğünüz kişinin hayatına dahil olmasıyla birlikte dönüşümün başladığını anlarsınız. Ama bu değişim, dönüşüm, hani tarihte ya da filmlerde yemeklere konan zehrin yavaş yavaş öldürmesi gibidir olay. İlk zamanlarda fark etseniz ya da tahmin etseniz de bir türlü konduramazsınız. Ama bir gün  olay gelir ve öyle bir hal alır ve öyle bir inanılmaz olaya tanık olursunuz  ki. Artık zehirlenme işlemi tamamlanmış ve onca yıllık arkadaşınıza sessizce veda etme zamanınız gelmiştir. Eski Türk filmi repliklerinde dediği gibi, “O, başka bir dünyaya aittir. Ve o sizin o dünyada olmanız mümkün değildir. O kişi, mecburen ve fizik olarak etrafınızda olsa da, artık O, sadece geçmişte kalmış bir suretten başka bir şey değildir. 

Sağlık ve sevgiyle kalın.