Fildişi kulede,

Fildişi kulede,


Marazi fantezilerin içinde


İntikam çığlıkları.


Çığlık atmak,


Çığlığı duyurmak...


Zihin kendini kusuyor,


Kurtçuklar etrafa dağıldıkça


Sesler yankı yankı...


Bu geçici bir oyun,


İhtişam ilizyonları


İlizyonun son parıltıları….


 


Çocukken diğer kızların oyunlarını sıkıcı bulduğumdan
dizimde çok iyi top saydırır, miskette mahallenin erkek çocuklarını yener, bayağı
iyi  futbol oynardım. Öğretmencilik dışında ise mahalledeki erkek çocuklarla
kurduğum çeteyle çete savaşları organize ederdim. 


 


Bütün çocukluk yıllarım "Afacan Beşler", "Gizli Yediler" kitaplarındaki çocuklara
özenerek geçti. Beş yaşında
ilkokula başladığım için yedi yaşında iki kitabın da serisini bitirmiştim. Oyuncaklarımla
oynamayı değil onları organize etmeyi severdim.


 


En sevdiğim öğretmencilik oyununda ise gerçek bir öğretmenin
nasıl olması gerektiğini canlandırırdım. Not defterimi, ders notlarımı, her şeyi
özenle hazırlardım. Oyuna hazırlanmam zaten saatler sürerdi. 
Oyun oynanacaksa kuralları ben koymalıydım. Ve inadım bir tuttu mu… 


 


Bitmeyen inadımı, dediğim dedik tavırlarımı ve durmadan konuşmamı
o dönemde geçirdiğimiz trafik kazası ve sonrasında annemin ölümü sonucu yaşadığım travmaya bağlayan büyükler, beni hep
hoşgörürlerdi. O nedenle de kimse bende bir tuhaflık olduğunu
dile getirmedi. Muhtemelen o kaosta kimse fark etmedi bile…


 


Genç
kızlık yıllarımda ise hiçbir zaman havalı ve popüler olamadım. Bir türlü  havalı
ve popüler olmak için ne yapmam gerektiğini anlayamadım. Bugün dahi anlamış değilim…
Anlamayı çok isterim ama… Mesela araba markalarını hâlâ  öğrenemedim,
araba kullandığım yıllarda kendi arabamı bile bulamadığım olmuştu. Markaların
bir kısmını ister istemez öğrendim ama birisinin kıyafetlerine bakıp markasını anlayabilmem
mümkün değil. Modayı
hiç takip etmedim. Yıllardır sadece (hayatımdaki yeri bambaşka olan) biricik
dostum,  Meral Cebecioğlu’nun tasarladığı elbiselerden başka
elbise giymedim, giymiyorum, giyemiyorum... Ülkeyi
bir gecede bir bavulla terk ederken yanımda sadece Meral ablamın elbiseleri
vardı. O zaman  elbiselerimi de alacağım diye tutturmamı ben de dahil
kimse anlayamamıştı. “Meltem’in takıntıları” deyip, zaten travmatik olan durumu daha da
kötüleştirmemek için koca bir bavulla elbiselerimi almıştım
yanıma. Kaldığımız otelde de, ilk eve yerleştiğimde de elbiselerimi hep gözümün önüne koymuştum. Şimdi anlıyorum ki, ancak
onları gördükçe kendimi güvende hissedebiliyormuşum...  Evet başka
ülkede, bambaşka koşullarda yaşamaya çalışıyordum ama elbiselerim aynıydı. Aynılığın güvenliğini ve rahatlığını yaşamasaydım o günleri çok daha zor atlatırmışım…
Hiç bilmeden aslında kendimi korumuşum elbiselerimi yanımda getirerek.


 


Meral ablamın elbiselerinin dışında benim için tek şey, çok önemli kıyafetlerim rahat ve pratik olacak. Kendimi bildim
bileli dar, bedenimi iyice saran, bedenime sıkıca yapışan kıyafetlerden nefret
ettim. Daracık buluzlar, çeketler, elbiseler bende boğuluyorum hissi yaşıyorum.
Kıyafetlerimin kumaşları da çok önemli,
pamuklu kumaş dışında bir şeyler giyince hemen kaşınmaya, kızarmaya başlıyorum.
Çocukken bana zorla giydirdikleri uzun yün çorapların beni ne kadar rahatsız
ettiğini, resmen tenime battığını büyüklere bir türlü inandıramamıştım.
O yün çoraplar aklıma gelince şimdi bile kaşınıyorum.


 


Bakın Prof. Tony Atwood Asperger sendromuna sahip kız çocukları
hakkında ne yazmış:


 


“Asperger
sendromuna sahip bir kız daha küçük yaşta diğer kızlardan
farklı olduğunu anlamaya başlar. Kız arkadaşlarıyla özdeşleşmez.
Diğer kızların oyunlarını sıkıcı bulabilir. Kendi başına oynamayı tercih eder.
Oyunun kurallarını kendisi belirlemek ister. İlgi alanları diğer kızlardan
farklılık gösterir. Oyuncaklarını paylaşmaz, oyuncaklarını organize
etmekten hoşlanır. Havalı ve popüler olmak için yaşıtları kadar çaba harcamaz,
markaları ve modayı takip etmez, bol, pratik ve rahat kıyafetler seçebilir…”


 


Aslında biraz gözlem, biraz bilgi, biraz dikkatle çocuklarımızın
tepkilerinden  farklı olduklarını anlayabiliriz. Onları inatçı, şımarık diye yargılamadan önce
bir düşünmekte fayda var… Bırakın çocukları, keşke etrafımızdaki diğer yetişkinleri 
da "eksantrik", "aman işte çılgının teki" diye
etiketlemeden önce bir düşünsek...