Yaşamın müthiş bir kurgular bütünü olduğunu düşünüyorum ve buna şahit olmak beni gerçekten büyülüyor. Kurgunun değişkenliği, esnekliği, katılığı ve aslında herşeyin sadece bizin algımızla örüldüğünü fark etmek… Yaşam kurgusunun ayırımına vardıkça kendimizi ve bu kurguya ait olan tüm parçaları niye bu kadar ciddiye aldığımızı düşünmeden edemiyorum…
Beni tanıyanlar mezarlıkları ne kadar sevdiğimi bilir. Türkiye’de yaşadığım zamanlarda da ne zaman çok bunalsam yada çok canım acısa kendimi hemen bir mezarlığa atardım. Mezarlıklar bana aslında herşeyin ne kadar geçici olduğunu hatırlatır. O taşlarda yazan isimleri bakıp düşünürüm; kim bilir onlar da ne acılar yaşadılar, üzüldüler, sevindiler ama artık kimse onların ne yaşadığı ile ilgilenmiyor ve onların isimlerini hatırlayan son kişi de öldüğünde artık onlar yaşamamış gibi silinip gidicekler…
Şu anda yaşadığım evin tam karşısı harika bir mezarlık. Oturma odasının camından o mezarlığı görüyorum ve bunun için hergün teşekkür ediyorum. Mezarlık, etrafı yüzyıllık ağaçlarla, etrafı renkli çiceklerle sarmalanmış çok sakin bir yer. Her sabah odanın perdelerini açarken bana bu hayatın aslında o kadar da ciddiye alınması gerekmediğini hatırlattığı için ona teşekkür ederiyorum. Sahip olduğum her şeyin bugün kıymetini bilmem gerektiğini bana gösterdiği için ve yarının bilinmezliğini kabul etmem gerektiğini anımsattığı için...
Yarın yok olabilirim ve yok olduğum zaman benden geriye sadece anılar kalacak ki o anılar zaman içinde kişilerin yaşadıkları durumlara göre sürekli değişecek… Adımı hatırlayan son insanda yok olduğunda bende yok olacağım… Ve aslında kimse gerçekten bilmeyecek benim kim olduğumu, neler yaşadığımı, neler yaşamadığımı… Bunun farkına varmak beni çok özgürleştirdi. Artık sadece kendim için yaşıyorum. Kendim için yaşamayı öğrendikçe… Başkaları için harcadığım hayatın anlamsızlığı su yüzüne çıktıkça… Anahtar kelimem ‘“Benim sorunum, benim sorumluluğum” değil
Anladım ki insanlar mutluyken onlar için anlayış göstermek çok kolay, beklentileri varsa eğer çok kolay hoş görmek ve hoş tutmaya çalışmak… Ama öfke içlerini lime lime ederken, kalpleri paramparça olurken dürüst olmak, olanları olduğu gibi kabul etmek çok zormuş meğer…
Otistik olmanın yaşamımı nasıl yoğurdugunu anladıkça geçmişim tamamen aydınlanıyor. Sadece kendimi değil, çevremdeki insanları da yeni yeniden bambaşka bir mercekle görebiliyorum. Bu bana kendi seçimlerim için başkalarını suçlamak lüksünü getirmiyor… Başkalarını suçlamanını rahat yatağını terk edeli çok oldu… Başkalarını suçlamanın rahat yatağında uyumanın sadece kabuslar ürettiğini biliyorum. Bir zamanlar hayatımda yer etmiş olan kişileri bambaşka bir merçekle görmek bana her yeni günde yaptığım ve yapacağım seçimlerde daha dikkati olmamı öğretti. Neyi neden yaptığını anlayınca onu kontrol etmeyi de öğreniyorsun… Artık beni geçmişim kontrol etmiyor ancak geçmişimden öğrendiklerim bugün aynı hataları tekrar yapmamı engelliyor.
Benim artık başkaları ile bir savaşım yok ve kimse beni kendi savaşına dahil edemeyecek. Çünkü artık biliyorum ki mutlu olmayı bilmeyen insanlar, mutluluk üretebilen insanlardan nefret ediyormuş. Artık kimsenin beni mutlu etmesini beklemİyorum o nedenle de kimsenin beni mutsuz etmesine de izin vermiyorum..
Nefes aldığımız sürece seçim yapıyoruz. Yaşam; yaptığımız seçimlerin sorumluluğunu aldığımız zaman bir anlam ifade ediyormuş. Her sabah mezarlığa baktıkça hala öğrenebildiğim, hala sorgulayabildiğim ve her yeni günün sorumluluğunu alabildiğim ve başkalarının gözleri yerine kendi gözlerimin içine bakarak yaşamayı öğrendiğim için minnettar oluyorum. Kimseye muhtaç olmadan, kimse için yaşamadan, kimselerin onayına ihtiyaç olmadan… Kendimle, kendi kendime, kendi dünyamı hergün yeniden yaratmayı öğreniyorum….
*Yazar/ [email protected]