Gerçek ve acı kaçınılmaz olarak iç içedir. Var olmanın farkındalığından da işte bu basit gerçek nedeniyle kaçılır.
Gerçek ve acı kaçınılmaz olarak iç içedir. Var olmanın farkındalığından da işte bu basit gerçek nedeniyle kaçılır. Yaşanan basit gerçeklikler bile fikirlerle sarılıp sarmalanır, dil karmaşıklaştırılır, karmaşıklaştıkça yüceltilir, akıllar kavram kargaşasında savrulup durur. Tüm bunlar bireyin varoluşundan kaçma sebepleri değil, kaçmak için kullanılan ve yüceltilen yöntemlerdir. Bu yöntemlerin içinde en çok kullanılanı ve kabul göreni ise ‘Büyük Yalanlar’dır.
Kendi korkularımızla, acımızla yüzleşmek yerine bize “yüksek idealler” sunan kurtarıcılara bağlanarak kendi geçmişimizdeki acılarımızdan ve utançlarımızdan kaçıyoruz. Onlarla yüzleşmek yerine birilerinin bizi onlardan kurtarmasını bekliyoruz. Acı çekmemek için acı çektirmeyi,
kendi zavallılığımızla yüzleşmek yerine başkalarını zavallılaştırmayı kabul ediyoruz ve bize bunu sunan kurtarıcılara büyük bir bağımlılıkla boyun eğiyoruz. Bu bağımlılık, insanlık tarihi ve şiddeti besleyen sevgisizlik kadar da eskidir. Ve ne yazık ki kendi içimizdeki sevgisiz ve yıkıcı yanımızla yüzleşmediğimiz sürece yok oluşumuzu destekleyen küçümseme ve nefret siyasi amaçlarla kullanılmaya devam edecektir.
‘Tarih’ tarafından asla dile getirilmeyen gerçek, insan doğasının gerçeğidir. ‘Yücelik’ arama dürtüsünün altında yatan çaresizlikten asla söz edilmez. Bu çaresizlikle başa çıkamama korkusunun yarattığı vahşet “yüksek ideal” masalına uydurulur. ‘Yüksek İdealler’in ardındaki çaresizliğin ve korkunun, duyguları nasıl yok ettiğinden hiç söz edilmez. Yüksek idealar için mücadele edenler korkusuz savaşçılar olarak sunulur, hırslarının kölesi olan zavallılar olarak değil. Ve insanın insanlık adına yaptığı vahşet içten içe insan olmaktan duyulan nefreti artırır. Nefret vahşeti, vahşet nefreti beslerken itaat edenler çoğalır.
Büyük Yalanlar kendine yabancılaşmış kişilere zavallılıklarını unutturur. Zavallılık ötekinin yaratılmasının nedeni olur. Kendinde nefret ettiği her şey ötekiyle özdeşleştirilirken kişi her geçen gün kendine yabancılaşır. Kendine yabancılaştıkça başkalarının da yabancılaşmasıiçin çabalar. Ne kadar kalabalık olurlarsa, o kadar güçlü olunur. Ne kadar güçlenirlerse o kadar zavallılıktan kurtulunur. Ve ne yazık ki günümüzde çoğunluklar zavallılaşmış kadın ve erkeklerden oluşan kalabalıklardır. Ve kalabalıklar kalabalık olarak kaldığı sürece büyük yalan şiddet ve korkunun ete kemiğe bürünmüş sopası olarak kullanılacaktır.