Onlar toplumda hep horlandılar. Vatandaşlar tarafından, bazen aileleri, ama çoğu kez de polis tarafından hep horlandılar ve aşağılandılar.
Onlar toplumda hep horlandılar. Vatandaşlar tarafından, bazen aileleri, ama çoğu kez de polis tarafından hep horlandılar ve aşağılandılar. Ve ne yazık ki çok temel bir hukuk kuralı olan “bir suç bir kez cezalandırılır” ilkesi onlar için geçerli olmadı, olmuyor. LGBT bireylerinden bahsediyoruz.
Farklı olduklarını yıllarca ailelerinden gizlemek zorunda kalan, farklılıkları açığa çıktığı andan itibaren de özellikle ailenin erkek bireyleri tarafından zaman zaman cinayete varan aşağılama ve işkenceye maruz kalan bireylerden. İş yerlerinde, oturdukları mahallelerde kimliklerini gizlemek zorunda kalan, gizlemedikleri takdirde her tür horlanmaya uğrayanlardan. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi, en küçük adi suçtan hapse düştükleri takdirde “içerde” de neredeyse dışarda yaşadıklarını aratır cinsten, en ağır aşağılanma, tecavüz ve işkenceye maruz kalanlardan.
28 Temmuz Pazar Günü Cumhuriyet gazetesinin Pazar ekinde okuduğum ve içimi acıtan röportaj, bizi bir kez daha LGBT bireylerinin yaşadıkları üzerine düşünmeye sevk ediyor. Adi bir suçtan içeri giren LGBT bireyi, cinsel tercihinden dolayı, içerde bir kez daha cezalandırılıyor. Siyasi mahkumlar örgütlü yapıları nedeniyle taleplerini gündeme taşıyabilme becerisine sahipken bahsettiğimiz adli mahpuslar bundan yoksun. Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST), Özel İhtiyaçları Olan Mahpuslar Projesiyle bu sessizliği bozmak için yola çıktı. Proje, sadece LGBT’lileri kapsamıyor.
Engelli, yaşlı ve yabancı uyruklu mahkumlar da bu kapsamda ele alınıyor. Yapılan röportajlardan birkaç alıntı yaptığımızda, konunun ne denli vahim boyutlarda olduğunu anlamak daha mümkün görünüyor. Proje Sorumlusu Mustafa Eren, “Gündelik yaşamda karşılaşılan sorunların başında ayrımcılık var. LGBT’liler bir yandan personelin, diğer yandan hapishanelerde tutulan diğer insanların ayrımcı tutumuna maruz kalabiliyor. Bu ayrımcılık dört duvar arasında yaşandığında çok daha katı ve insanın yaşantısının yirmi dört saatini kapsar hale geliyor” diyerek durumun vahametini ortaya koyuyor.
En vahim noktalardan biri de, LGBT’lerin genellikle, diğer mahkumlardan korunmaları gerektiği gerekçesiyle hapishanelerin sosyal alanlarına çıkarılmaması, işliklerde çalışmalarına izin verilmemesi. Bir başka deyişle ifade etmek gerekirse, hapis içersinde hapis hayatının yaşatılması. Sayfada yapılan röportajda proje sorumlusu Mustafa Eren’in yanı sıra iki LGBT mahkumu ile yapılan görüşmeler de yer alıyor. 28 Yaşındaki eşcinsel mahkum Murat Yoldaş, röportajının bir yerinde şunları söylüyor. “LGBT’li bir bireyseniz kendinizi cezaevi gibi bir yerde o kadar korunmaya aç hissediyorsunuz ki. Her tarafta alışık olmadığınız erkek muhabbeti var. Erkek söyleminin diri tutulduğu yerde, tam merkezindeyseniz kaçacak yeriniz yok. Dolayısıyla ayak uydurmak, fark edilmemek, tacize uğramamak için 24 saat mücadele ediyorsunuz. Tam bir işkence.”
Cezaevinden yolladığı mektupta, ismini vermeyen bir başka LGBT mahkumu da yaşadıklarını ve duygularını şöyle ifade ediyor. “Konumum ortaya çıktıktan sonra cezaevi idaresi seni koğuşta tutamayız dedi. Hücrede kaldığım sürede çok zor günler geçirdim. Görevli memurlar tarafından elle ve sözle cinsel şiddete maruz kaldım.” İntiharı düşündüğü zamanların bile olduğunu söyleyen mahkum, “Bu hayatta Allah’tan başka kimsem kalmadı. Bu iki yılı bu yoklukta nasıl geçireceğimi bilemiyorum. Daha çok zor günler bekliyor beni. Aslında burada konumumla ilgili çok daha azı şeyler yaşadım, ama bunlara (cezaevi şartları gereği) mektubumda yer veremedim.”
Merhamet ve adalet…Herkes için…Hepimiz için…
Sağlık ve sevgiyle kalın…